Kalb, Rûh ve Vicdân…

Rûh, zîhayat, zîşuûr, nûrânî vücûd-u haricî giydirilmiş, câmi, hakîkattar, külliyet kesb etmeye müstâid bir kânûn-u emrîdir.[1] Çünkü, rûh dahi Kur’ân’ın nassı ile, “De ki: Rûh, Rabbimin emrindendir.[2]” fermân-ı celîli ile, âlem-i emirden gelmiş bir kânûn-u zîşuûr ve bir nâmûs-u zîhayattır ki, kudret-i ezeliye ona vücûd-u hâricî giydirmiş.[3] Hayat ise rûhun ziyâsıdır. Şuûr da hayatın nûrudur.[4] […]

Akıl Üzerine Tefekkürler

*Ey kendini akıllı zanneden insan! Aklını nûrlandırmak ve münevverü’l akıl olmak istiyorsan kalbini imân ile ziyalandır. Çünkü aklın nûru kalbden gelir. *Tabiat felsefesinin rûhsuz meseleleri ile uğraşan kimsenin zihni darlaşır ve aklı gözüne iner. Bu insanlar azametli meselelerin sırrını o sıkışmış zihninde yerleştiremezler. *Aklı gözüne inmiş ve gözüne perde çekilmiş adamlara söz anlatmak ve birşey […]

Risâle-i Nûr’a Yapılan Hücûmlar ve ilişmeler

Şiddetli hücûmlar ve taarruzlar, tâ Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri zamanında başlamıştı. O Aziz Üstâd’ımız kardeşlerim merak etmeyiniz hiçbir halt edemezler diyerek mümtaz ve sadâkat timsâli talebelerini teskîn etmişti. “Risâle-i Nûr’a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar.[1]” diyerek ilişenlerin sonunu haber vermişti. “Bize ilişenler âhirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünyada dahi bir kısmı çabuk çarpılır.[2]” da demişti. Hem […]

Kur’ân’da İhtisas ve Salâhiyet Sahibi Âlimler

وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰۤى اُولِى اْلاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ “Eğer o meseleyi Peygambere ve mü’minlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi kimselere havale etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi.”(Nisâ Sûresi, 4:83) يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاۤءُ “Allah hikmeti dilediğine verir de ona hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak gösterir.”(Bakara Sûresi, 2:269)

Cemaat Tefekkürlerim

Bu asırda “Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi var.(Emirdağ Lâhikası)” Bu vazîfeler, îmân, hayat ve şerîattır. Risâle-i Nûr bu zamanda cemaat rûhunu te’sîs etiğinden mânevî irşâdı ihya etmiştir. Böylece şahs-ı mânevînin mürşidliği esâstır. Bu zamanda ise cemaatin sıfat-ı azîmesini ancak bir şahs-ı mânevî temsil edebilir. Şahıslar, harîka ve küllî sıfatlara […]

Son kale Yeni Asya

Yeni Asya, “Bu zamanda Nûrlarla hizmet-i îmâniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur.”1 prensibine sadâkatle bağlı kalarak hizmet etmeyi şiâr edinmiştir. Risâle-i Nûr’un neşriyat vazîfesinin bir vechini insanlığın ortak gündemine ve kamuoyuna duyuran yegâne gazetedir. Bediüzzaman Hazretleri’nin “Matbûât âlemiyle tezâhüre başlamak, ders vermek zamanı geldi.”2 ihtârına uyarak ve “Matbûât lisânıyla […]

Nûr’dan Tefeyyüzlerim-2

*İnsan yüz kapılı bir saraya benzer. Doksan dokuz kapısı kapalı olsa da o saraya yine girilir. O tek açık kapı sevgi kapısı olsun inşâallah. Diğer kapıları da içerden açarsın. *Sevgi, nûrânî bir iksirdir. Muhabbetin üssü’lesâsıdır. Kalblerin ilacıdır. *Son zamanlarda Risâle-i Nûru dahâ çok okumam için o kadar muharrik atmacalar var ki…! Zâhirî perdeler arkasında bâtınî […]

İslâm’da Çok Eşlilik ve Evlilik

Önemli gördüğümüz ve mûterizlerce çokça i’tirâz edilen birkaç konuya cevap olabilecek noktalara açıklık getirmek istiyoruz. İ’tirâz edilen en önemli noktalar şunlardır. “İslâmda çok evlilik vardır. Peygamberimiz (asm) çok evlenmiş ve Hz. Zeyd’in boşadığı eşi Hz. Zeyneb ile evlenmiştir. Hz. Aişe(ra) ile küçük yaşta evlenmiştir.” v.s. gibi konularda hem i’tirâz hem de çok ağır ithâmlar yapılmaktadır. […]

Risâle-i Nûr’da Hüsün ve Kubûh

“Cenab-ı Hak, birşeye emreder, sonra hüsün olur; nehyeder, sonra kabih olur.” Demek emir ile güzellik, nehiy ile çirkinlik tahakkuk eder. Demek hüsün ve kubuh, mükellefin ıttılaına(bilgisine,öğrenmesine) bakar.(Mesnevî-i Nuriye) Beşerin iradesi ve sair sıfatları, mevcudatın hüsün ve kubuh, büyüklük ve küçüklük gibi ahvâlinden müteessir olduğu gibi, sıfât-ı İlâhiye müteessir olmaz. Sıfât-ı İlâhiyeye göre hepsi müsavidir.(İşârâtü’l-İ’câz) Evet, […]