Enfüsî Tefekkürlerim

Sırr-ı ihlâs, sırr-ı teslimiyeti gerektiriyor. Sırr-ı teslimiyet ise ön şartsız îmânı zarûri kılıyor. Onun için Amelimizde rızâ-i ilâhi olmalıdır.

Sen kimseye bir şey kabûl ettiremezsin. O vazîfe senin değil. Sen vazîfeni yap, vazîfe-i ilâhiyeye karışma! Kalblerde ve rûhlarda te’sîr etirecek olan yalnız Allah’tır. Haddi aşma! Allah(cc) haddi aşanları sevmez!

Kendi indî, fevrî fikrini rûh-u cemaatten üstün gören nâkıstır. Fikr-i infirâdî hastalığı dehşetli bir belâdır. Kim o hastalığa tutulmuş ise işi pek zordur!

Meşrû’ zeminlerde hakkın hatırını savunamayanlar meşrû’ olmayan zeminlerde konuşmasın! Çünkü samimî olmuyor. Hak sana bunun hesabını sorar!

Kim ki biz rûhundan ben moduna geçerse bocalamaya başlıyor. Enâniyet mikrobu onu sarsıyor. Acilen kevser-i Kur’âni havuzuna dönülmeli!

Öfke ve intikam duygusu sırr-ı ihlâsı yok eder. Hizmet rûhu taşıyan öfke ateşini söndürmeli, intikam duygusunu yutmalıdır. Yoksa o kişiye yazık olur!

Beşerî zaaflar şahs-ı mânevîye verilmez. Onun içindir ki şahısların kusûrları cemaate yüklenmez. İyilikler şahs-ı mânevinin, kusûrlar şahıslarındır.

Yalancı hamiyet-fürûşluk gösterisi hakîkî ihlâslı olanlara yanaşmamalı. Âhirzamân asrında sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek rüçhâniyet kesbetmiş. Sırr-ı ihlâsta terakkî etmeliyiz.

İslâm’ın prensipleri akvalimizden önce ahvalimizde yansımalı ki sırr-ı ihlâs ile mayalandığı anlaşılsın. Yoksa eylem, söylemi tekzîb eder!

Uhuvvet dairesindeki muhabbet bizlere yetmeli. Ücretli muhabbetler aksü’l amel yapar. Allah için sevmek şiârımız olmalıdır ki makbûl olsun.

Bu asır şahıs asrı değildir. Şahıslar kusûrlu olabilir. Allah için sevmeliyiz ki muhabbetimiz meşrû’ olsun. Yoksa o muhabbet adavete döner.

Kim şahıslara takılıp kalmış ise kaybetmeye adımını atmış demektir. O şahıs, o kişinin imtihanı olabilir. Hizmet rûhu taşıyan ihlâsa dayanmalı.

Kitaptan okunanlar ile o okunan prensiplere uymak arasında çok tenâkuz görülüyor. Nefsin dizginleri gevşek tutulursa olacağı budur.

Çok adamlar gördüm ki nefsine i’timâd ederek kendini haklı gösterip tenkîd hastalığına tutulmuş. Hâlbuki sırr-ı ihlâs ferâgati ve affetmeyi istiyor.

Nefsine i’timâd eden belâyı bulmuştur. Çünkü nefis münekkiddir. Kardeşine karşı acımasızdır. Daima kendini haklı, muhatabını haksız görür. Ona güvenme!

Affetmek îmânın, mü’mine saldırmak nefsin ve şeytanın sâikiyledir. Nefsine gem vurmak, îmânın gücünden gelir. Ona gem vuramıyorsan mağlupsun!

Meşvereti eleştirenler hangi meşverete tâbi’ler? Yoksa şeytanın casûsu olan nefisleri ile mi meşveret ediyorlar? Meşverette ısrâr, sadâkat ve sebat edilmeli!

Kardeşinin kusûrunu aramaktan zevk alanlar acaba kendi kusûrlarının farkındalar mı? Kör hissiyat nefsin kör noktalarını göstermek istemez!

Kusûr arayıcılardan olma, yoksa birileri de senin kusûrlarını arayacaktır. Men dakka dukka! Çünkü eden bulur! Şerîat-ı fıtrîye bunu gerektirir.

Faklılıklar fıtrîdir. Tecelli-i esmânın bizde temerküzünün cilveleridir. Fıtrî olmayan farklılıklara tahakkümdür. Tahakkümden nefis lezzet alır.

Sadâkat ve sebat deyince akılma Uhud Boğazı’ndaki okçular geliyor. Ganimete koşma değil, Efendimiz(asm)’e verilen söze sadık kalmak gerekir!

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

“Enfüsî Tefekkürlerim” için 1 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir