Adâlet-i Mahza

Adâlet-i Mahza
Adâlet-i mahza; Tam adâlet, gerçek, kusursuz adâlet; toplumun selâmeti için ferdin cüzî hukûkunun fedâ edilemeyeceğini esas alan adâlet anlayışıdır.

Bu vesîle ile karşılaştığım bir soruyla başlayalım inşâallah.
-“Hocam size bir sorum var?” diye başladı muhatap kardeşimiz.
-“Buyurunuz, sorunuz. “dedim.
-“Geçen derste adâle-i mahza ve izâfiye konusu okundu.”dedi.
-“Evet” dedim.
-“Şimdi bir gemide dokuz canî ve bir ma’sûm var. Bu ma’sûmu dokuz canî yüzünden fedâ edemeyiz. Gemiyi batıramayız.”dedi.
-“Evet, doğru. Adâlet-i mahza bunu gerektiriyor.”dedim.
-“Ancak hayatta böyle olmuyor. Bakıyoruz hayatımızın çok yerinde izâfî adâletle ya’nî ehvenüşşer ile hareket ediyoruz. Ben bu meseleyi anlayamadım ve içinden çıkmadım. O zaman o ma’sûmu fedâ etmiş olmuyor muyuz?”dedi.

Elbette bizler gerekli izahları yaptık. İnşâallah verdiğimiz cevaplarda isâbet etmişizdir.

İdâreye ve siyâsete taallük eden noktalarda adâle-i izâfîye ile hareket edilmesi tesbiti Risâle-i Nûr kaynaklıdır. Üstadımız “Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir.(Muhakemat)” demiştir. Ehvenüşşer az kötü demektir. Bu elzemiyeti ben de sosyal ve siyâsî geniş daire hayatı olarak kabul ediyorum.

Yoksa hayatın ekserisinde hayr-ı mahz galiptir. Öncelenmesi gereken ve tatbikatta bütün şartların zorlanılması gereken adâle-i mahzadır.

Ehven-i şer zarûret durumunda tatbik edilen bir adâlet-i izâfîyedir. Bu nedenle de Üstad’ın dediği gibi “Hey hat âlemin her halinde hayr-ı mahz olamaz.”. Demek ki bazı zarûret durumlarında hayr-ı mahz değil, ehvenüşşer irtikab edilmesi gerekir. Bu tamamıyla şartların zuhurundan sonra ortaya çıkacak bir tercihtir.

Biz kardeşimize şu izahları yapmıştık.

Bir gemide dokuz canî ve bir ma’sûm var ise Kur’ân’ın hakîkî adaleti gereği bu ma’sûm gemi batırılmadan kurtarılmalıdır. Hiç bir dünyevî maslahat bir ma’sûmun hakkını fedâ ettiremez. Ancak bu ma’sûm hakkından vaz geçer, milletin ve dînin selâmeti için kendini fedâ ederse ve buna kendi hakkı ile râzı olursa bu olabilir. Bu durumda gemi batırılabilir.

Gelen soru yine ilginçti.”Ya kendini fedâ etmezse ne olacak?”

-“Bu durumda bütün yollar ve şartlar denenecek, gemi ablukaya alınacak ve tedbirler alınarak o ma’sûm kurtarılacak. Çünkü Kur’ân’ın adâle-i mahzası karşısında bir ma’sûmun hakkı bütün insanlarla eşit durumdadır.” dedik.

-“Bütün şartlar denendi ve ma’sûmu kurtarma yolları ve ümidi bitti ise ne olaca?” sorusu geldi.

-“Bu durumda gemide bulunan dokuz canî eğer başka ma’sûmlara zarar veriyorsa ve adalet-i mahza tatbik-i mümkün değilse o vakit adale-i izâfîyeye gidilir.” dedik. Eğer adale-i mahza tatbik-i mümkün ise adale-i izâfîye zulüm olur.

Bu izahlarımızın kardeşimizi hem tatmin hem de memnun ettiğini müşâhede ettik.

Konuyu cemaat fertleri, hizmet noktaları, dersler ve ailevî ilişkiler yönünden de değerlendirmek ve tefekkür etmek gerekiyor.

Öncelikle hep üzerinde durduğum ve çok da önem verdiğim bir husûs var. Hiç bir kimse bizleri gerekçe göstererek derslerden uzaklaşmasın ve uzak kalmasın. Buna azamî dikkat ve gayret gösterelim. Eğer Risâle-i Nûra muhatap olan kişi kendi mizâcı ve tembelliği veya herhangi bir farklı sebebten ve de şahsından kaynaklanan sebeplerle uzak kalmışsa o kardeşimizi ilgilendiren bir konudur. Bu durumlarda bizler elimizden geldiği kadar kardeşimizle iletişime geçer sıkıntılarında onlara yardımcı olur, telefon açar ve mümkünse inşâallah devamını sağlarız.

Eğer cemaatin genel işleyişi ile ilgili bir problem ile karşılaşılmış ise burada kendi düşüncem ve uygulamalarımız şöyledir. O kardeşimize ne şahsî ne de cemaat ile ilgili meseleleri dışarıda bahsetmemek, konuyu direk meşverete getirmek ve öncelikle meşveret usûl ve âdâblarını ortaya koyup problemi de şahsa indirmeden ve şahsı da muhâtab almadan mevzûyu meşveret ortamına fikir olarak teklif ederek konuşmak ve bütün taraflara eşit mesâfede yaklaşarak ve de söz hakkı vererek karara bağlamaktır. Meşveret sonunda da helalleşerek ve kucaklaşarak ayrılmaktır.

Ne hakkın hatırı kırılmış ve ne de şahsın hukûkuna müdâhele edilmiş olur. Problem de böylece inanıyorum ki hallolmuş olur. Yoksa kırgınlıklar, küskünlükler aks’ül ameller devam eder ve insanları da kaybedebiliriz.

Çözüm haklı şûrâyı ve müşâvereyi hâkim kılmakta diyorum.

Abdülbâki ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir