Bedîüzzamân Beklenen Zattır

Abdüssamed Efendi, Adıyaman’ın Besni ilçesinde uzun yıllar ikâmet etmiş, çok değerli bir âlimdir. 1992 yılında Besni’de vefat eden bu muhterem zat aslen Diyarbakırlıdır. 

Doğunun tanınmış fıkıh ve tefsir âlimi olan Abdüssamed Efendi; Fransızca, matematik, geometri ve mantık gibi müsbet ilimleri de bilen bir insandır  Uzun yıllar Besni’de Kur’ân kursu öğretmenliği de yapmıştır. 

Abdüssamed Efendi, Doğuda çok tanınan ve çok sevilen ünlü bir şeyh olan Şeyda Hazretlerinin en önemli talebesidir. Tahsil hayatı Şeyh Şeyda’nın yanında Cizre’de geçmiştir. Hocasının himayesinde yetişmiş ve çok zaman da hocasının yerine medresedeki talebeleri okutmuştur 

Şeyh Şeyda, aynı zamanda bir tarîkat şeyhidir. Çevresinde binlerce müridi olmuştur. Suriye, Irak ve İran’da da bağlıları vardır. Abdüssamed Efendi de, hocasının hem asistanı hem de halifesi makâmında bulunmuştur. 

Şevli Sevda, Bedîüzzamân Saîd Nursî’nin, 1961 yılında Urfa’da vefatı dolayısıyla, talebeleriyle birlikte gıyabî cenaze namazını kılmıştır. Kendisi çok ünlü bir âlim ve tarîkat erbâbı olduğu halde, Bedîüzzamân Saîd Nursî’ye büyük değer vermiş ve saygı göstermiştir. 

İşte bu değerli âlimin en kıymetli talebesi, asistanı ve halifesi olan Abdüssamed Efendiyle, 1983 yılında Besni’de tanışmıştık. O zaman öğretmendim ve kendisini ziyarete gitmiştim.  Etrafı kalabalık, kendisine hizmet eden insanları, geleni gideni çoktu. 

Abdüssamed Efendi’nin yanına oturdum  Bana:
“Sen Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretlerinin Risâle-i Nûr kitaplarını okuyor musun?” diye sordu 

Şaşırmıştım  Beni ilk defa tanıyordu. Ve Özellikle ilgi duyduğum ve alâkadar olduğum hususu, bir keramet gibi ortaya koymuştu. 

“Evet okuyorum,” dedim. 

“Oku, o eserler bu zamanın fitnesini ve İslâm’a gelen tenkitleri bertaraf ediyor. İmânsız ve Kur’ân’sız kalmış, aklı ve fikri kirlenmiş insanlar bu kitapları çok okumalıdırlar.” dedi.

Yanında oturan kişilerden biraz yaşlıca, bıyıksız ve fötr şapkalı birisi söze karışarak:

“Efendim,” dedi. “Ben malûmunuz emekli müftüyüm. O zatta ve onun eserlerinde öyle üstün ve çekici bir taraf görmedim. Neden övüp duruyorsunuz?”

Abdüssamed Efendi, kızarak sert bir çıkışta bulundu.

“Müftü Efendi,” dedi. “Bizler tarîkat ehli, hoca ve din adamları olarak, camiye ve cemaatimize gelen dindar insanlarla meşgul oluyoruz. Onların zaten îmânları var. Yaptığımız şey, onların îmânlarını kuvvetlendirmektir. Ama asıl önemli olan hizmet, camiye ve cemaate gelmeyen, sokak ahlâksızlığına düşmüş veya inkârla îmânını kaybetmiş kişileri kurtarmaktır. İşte Bedîüzzamân Saîd Nursî eserleriyle ve hizmetiyle, bu tip insanları kurtarmaya çalışmıştır. Bedîüzzamân Saîd Nursî’ye dil uzatmak ve hizmetini tenkit etmek, dinsizlik ve îmânsızlık hesabına geçer. Dikkat et hata ediyorsun  Anlaşılan sen Bedîüzzamân Saîd Nursî’yi ve eserlerini hiç tanımamışsın. İlk yapacağın şey derhal Risâle-i Nûr’dan istifâde etmek olsun. ”

Bir müftünün; dünyaya mal olmuş îmân ve Kur’ân hizmetlerinin sahibi Bedîüzzamân Saîd Nursî’yi ve Risâle-i Nûr eserlerini tenkit etmesi, oradaki insanlara son derece garip gelmişti. Ayrıca, bıyıksız, fötr şapkalı bir müftü tipine de ilk defa rastlıyordum. 

Abdüssamed Efendi devam ediyordu:

“Ben bugüne kadar yazılmış olan Kur’ân tefsirlerinin hepsini inceledim. İddia ediyorum ki hepsini toplayın, Bedîüzzamân Saîd Nursî’nin yalnızca ‘İşarat’ül İ’caz’ isimli bir kitabına ulaşamazlar. Risâle-i Nûr ‘tuluattır, sûnuhâttır’. Kalbe doğmuş ve yazdırılmış bir tefsirdir. Kesbî değil, vehbî bir çalışmadır. Yani çalışarak elde edilen bir ilimle yazılmamış, tamamen izn-i İlâhî ile yazılmıştır. Zaten kitapları okuyan her akl-ı selim, ele alınan mevzulara ve verilen cevaplara bir insan dehasının yetmeyeceğini görecektir.”

Abdüssamed Elendi, karşısında kendisini dinleyen müftü efendinin tatmin olmadığını anlamış olacak ki:

“Müftü Efendi,” dedi. “İyi dinle sana bir de hatıra anlatacağım. Bu hatırayı bir iki defa anlatmıştım. Ama şimdi sırası geldi, yeniden anlatmam lâzımdır.”

“Ben Cizre’de Şeyh Şeyda Hazretlerinin medresesinde okuyordum. Aynı zamanda Şeyh Hazretleri gelmediği vakit de onun yerine hocalık yapıyordum.”

“Bir gün medresemizde yatsı namazını kılmış, sohbet ediyorduk. Şeyh Hazretleri kendi mescidine çekilmişti. O esnada, bir ilçede müftülük yapan ve aynı zamanda Şeyh Hazretlerinin talebesi olan bir arkadaşım geldi, sohbete karıştı.  ‘Arkadaşlar ‘dedi.  ‘Benî dinleyiniz sizlere çok önemli bir şey söyleyeceğim.”

Hepimiz sustuk. Müftü Efendiyi dinlemeye başladık. ‘Benim hanımım boş olsun ki, Bedîüzzamân Saîd Nursî ahirzamanda beklenen zattır. Hizmetiyle ve çalışmalarıyla o cemiyete huzur getirecektir ve gençliği îmânsızlıktan o koruyacaktır. ”

“Beklenmedik bu iddia ve tespite hepimiz de büyük tepki gösterdik. ‘Yahu sen aklını mı kaçırdın? Neden hanımını boşuyorsun. Ya değilse? Senin hanım gitti’ diye itirazda bulunduk. ‘Sonra bu çok önemli meseleyi biz bilemeyiz. Bizlerin ilmî seviyesi buna yeterli değil. Bunu ancak Şeyh Hazretleri bilir. Bu konuyu gidip, ona soralım. Acaba o ne diyecek?’

“Kalktık müftü efendi ve ben, Şeyh Hazretlerine gittik. Vakit de epeyce geçmişti. Şeyh Hazretleri, her vakit kendisinin rahatsız edilebileceği konusunda bana müsaade vermişti. Ben her vakit kapısını çalıyordum.”

“Mescidine gittik. Mum yanıyor, Şeyh Hazretleri ayakta, elini bağlamış ve kıbleye doğru dönmüş birisiyle konuşuyor. Ama konuştuğu kişi ortada yoktur. “

“Pencerede bir müddet, büyük bir heyecan içinde bu hâli müşahede ettik. Dinledik ki, Şeyh Hazretleri soru soruyor, o görülmeyen zat da cevap veriyor. Ama ne cevaplar! Kendisini göremediğimiz bu zat kimdir, diye merak içinde kaldık. ”

“Şeyh Efendinin bu konuşması bitince kapıyı dövdük ve içeri girdik. Şeyh Hazretleri: ‘Gelin evlâtlarım  dedi. ‘Ne için geldiğinizi biliyorum. Müftü efendinin nikâhı sağlam ve hanımı ‘boş’ olmamıştır. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri beklenen zattır. Sizin de müşâhede ettiğiniz konuşmayı, Bedîüzzamân Hazretleriyle yapıyordum. O, şimdi Barla’dadır. Ben, kendisine müşkillerimi ve sorularımı arz ettim. O da cevap verdiler. Bu 10 yıldır sürmektedir. O yalnızca benim değil bütün âlem-i İslâmın üstadıdır. Ben huzur-u ilâhîye, O zata talebe olmanın şerefiyle çıkmak istiyorum. “

“Şeyh Efendi ağlamaya başladı. Bizler donakalmıştık. Ama ne yazık ki bu muhterem insan, hürmet ve saygı göreceği yerde, hayatı hapis ve sürgünlerle geçti. Fakat o dünya makâmım şöhretini bir tarafa bıraktı, Kur’ân ve îmân hizmetinde fani oldu, bakî bir hizmet vücuda getirdi. Bize şimdi düşen, bu hizmetten istifâde etmek ve bu hizmet ehillerine duâ etmektir.”

Müftü Etendi kalktı, Abdüssanıed Efendi’nin eline sarıldı. 
“Affedersiniz şeyhim,” dedi. “Hata ettim. Beni bağışlayın lütfen!”
Abdüssamed Efendi ise:
“Seni Allah bağışlasın,” diye cevap verdi. 
Bu ibretli hatıra karşısında, donakalmıştım. (H.ERTUĞRUL)


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir