Hüsün-kubuh çizgisinde illet-hikmet dengesi

Geçen hafta hüsün ve kubuh meselesine temas etmiş, konunun özellikle Mûtezile ve Ehl-i Sünnet açısından değerlendirmesini yapmaya çalışmıştık. Ancak böyle zor bir bahsin biraz daha üzerinde durulması icab ediyor diye düşündük. Çünkü bize dönen geri bildirimlerden böyle bir talebin olduğunu müşahede ettik. Hüsün-kubuh çizgisinde illet ve hikmet dengesi nasıl olmalıdır?

Asıl olan keyfiyettir

İnsanların kerîmleri, fazîletlileri sayıca az da olsalar, kıymetçe çokturlar. Keyfiyet ise, kabiliyete tâbidir. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz! Çünkü, keyfiyeten az değiliz. Kâinat kuruldu kurulalı bu, böyledir. Cemâdat fazla, nebatat az. Nebatat fazla, hayvanat az; Hayvanat fazla, insanlar az; Kâfirler fazla, müslümanlar az; Amiler fazla, veliler az; veliler fazla, asfiyalar az; asfiyalar fazla, enbiyalar az.”[1] Hem de […]

Niyet ve ihlâs

Bu niyet meselesi, Bediüzzaman Hazretleri’nin kırk senelik ömrünün bir mahsulüdür. Niyet, kalbin bir şey`e karar vermesidir. Yani kalbin bir arzusu olup, fiil canibine yönelmesidir. Ayrıca niyet bir istek ve duygudur. Kalbe ait bir mânevî fiildir. Kalbdeki mânâların veya tesirât-ı hâriciyeden tevellüd eden temâyüllerin yönünü belirler. O müyûlâtın seyrinin devamında veya fiil hâline gelmesinden önceki arzu […]

Mürşid vaziyeti takınmak!

Mürşid olmak başka, mürşid vaziyeti takınmak daha başkadır. Mürşid olmak meşru iken, mürşid vaziyeti takınmak meşru olmayan ve sakil bir tavırdır. Mürşid vaziyeti takınmak, bir sineğin tavus kuşu olarak kendini göstermesi ve kendisinde olmayan tavırlara kalkışması gibi bir hâldir. Risâle-i Nur meslek ve meşrebinde yeri olmayan mürşid vaziyeti takınmak, hâsılı boş ve lüzûmsuz bir gösteriş […]

“Küstüm” demeyiniz. Bu pek hatâdır!

Küsmek, insânî bir zâaf hâli olup; darılmak, gücenerek yüz çevirmek, konuşup görüşmez bir tavır almak mânâsında bir kavramdır. Ehl-i hizmetin istimâl etmemesi gereken bir tavırdır. Çünkü Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri “Kardeşlerimden ricâ ederim ki: Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine […]

Haliliye mesleğinin sırrı…

Hz. İbrahim (as)’e Halilullah denir. Bu unvan Kur’ân’da şu ayete dayanır: “Allah İbrahim’i halil (dost) edindi.”[1]Demek ki Hz. İbrahim (as) Allah’ın dostu idi. Bu dostluk Hz. İbrahim (as)’e “Halilullah” unvanını kazandırdı. Bedîüzzamân Hazretleri de “Mesleğimizin haliliye olduğunu”[2] söyler. Aynı zamanda “mesleğimizin esası uhuvvettir.”[3] Haliliye ise, samimî dostluk ve kardeşliktir. Bu nedenledir ki haliliye mesleği, “uhuvvet […]

Risâle-i Nur ve tebliğ prensipleri

Risâle-i Nur, semâvât-ı Kur’ân’ın nurânî yıldızlarına bürhan zincirleriyle bağlanmıştır. Çünkü “Risâletü’n-Nur sâir te’lifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstâdı yok, Kur’ân’dan başka mercîi yoktur. Te’lif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul […]

Maden-i insaniyetteki elmas ve kömür istidadlar

Âdem Aleyhisselamdan dolayı, İlahi rahmetten men olan İblis, Âdem ve oğullarından intikam alarak onları doğru yoldan ayırmak maksadıyla kıyamete kadar mühlet istedi ve Allah da ona izin verdi. Böylece insan ve iblis mücadelesi başlamış oldu. Bu, aynı zamanda bir müsabaka meydanı olan dünya hayatının hikmetinin gereği idi. Bu müsabaka sonunda elmas ruhlular ile kömür ruhlular […]

Risâle-i Nur’un Meslek ve Meşrebi

Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebi Risâle-i Nur’un mesleği tektir ve o meslek Cadde-i Kübra-i Kur’âniye olan Sahâbe mesleğidir. Bu meslek Sahâbe Efendilerimizin maddî ve mânevî her şeyden ferâgat mesleğidir. Bediüzzaman Hazretleri de talebeleri için “Artık bu yolda, hizmet-i îmâniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve mânevî her şeyden ferâgat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız […]