Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen rûhun yaşayabilmesi için üç kuvveden birisi de kuvve-i sebûiye-i gadâbiyedir. Kuvve-i sebûiye-i gadâbiye, zararlı şeyleri defetmeye sevk eden gazab hissi ve duygusudur. Rûhun yaşayabilmesi ve zararlı şeyleri def için bu kuvve verilmiştir. Bu kuvvenin de üç mertebesi vardır.
Cebânet
Kuvve-i gadâbiyenin tefrit mertebesi ‘cebânet’tir ki, hiç korkulmayacak şeylerden de korkar, evhâma kapılır. Cebânet mertebesinde insan korkulmayan şeylerden bile korkar. Cebânet, korkaklık ve cesâret yokluğu demektir. Korkak insan hayal ve vehmin, zanların esiri olup her şeyden ve belki kendi gölgesinden dahi korkar. “Kuvve-i gadâbiye, tecebbüre(büyüklenmeye) ve tefritle çok zilletli ve elemli cebânet ve korkaklığa düşer, istikâmeti kaybetmesinin, hatâsının cezası olarak dâimî vicdânî bir azâbı çeker.”[1] Halbuki “Her hakîkî hasenât gibi, cesâretin dahi menbaı imândır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir.”[2]tespiti yapılmıştır.
*Kuvve-i gadabiyenin nefis cihetiyle tefridi; nefse acımak, ceza vermemek, aç bırakmaktan korkmak, terbiye ve tezkiye etmemektir. Şeytanla mücadelede tefrit; şeytanın zayıf desisesine kapılıp korkarak din-imân dairesinden uzaklaşmaktır. Kâfirlere karşı mücâhedede tefrit; düşmanla savaşmaya cesaret edememektir. Münâfıklara karşı tefrit; münâfıkların aldatmasına kapılıp korkarak din-imân dairesinden uzaklaşmaktır.
Tehevvür
*Kuvve-i gadâbiyenin ifrat mertebesi ‘tehevvür’dür ki; istibdâd, tahakküm ve zulmün menşei ve babasıdır. İnsan tehevvür mertebesinde “Ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdâdlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür.”[3] Bu vaziyet “Beşerin fıtratındaki istidâd-ı isyan ve tehevvür, gayr-ı mahdut olduğunu göstermektir. Hayra olduğu gibi, şerre dahi insanın kabiliyeti nâmütenâhi gibidir. Hodgâmlıkla öyle insan olur ki, heves ve ihtirasına mâni herşeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.”[4]
*Kuvve-i gadabiyenin nefis cihetiyle ifratı; aşırı öfke ‘saldırganlık’ aklı örttüğünden aklıyla değil de hissiyle hareket ederek nefsine mağlup olmaktır. Şeytanla mücadelede ifrat; aşırı öfke ‘saldırganlık’ aklı örttüğünden aklıyla değil de hissiyle hareket ederek şeytana mağlup olmaktır. Kâfirlere karşı mücâhedede ifrat; aşırı öfke ‘saldırganlık’ aklı örttüğünden aklıyla değil de hissiyle hareket ederek düşmana mağlup olmaktır. Münâfıklara karşı ifrat; aşırı öfke ‘saldırganlık’ aklı örttüğünden aklıyla değil de hissiyle hareket ederek münâfıkların tuzağına düşmektir.[5]
Şecaat
Kuvve-i gadabiyenin hadd-i vasat mertebesi ise, şecaattir. “Hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.”[6]
Yani aşk-u şevk ile İslâmiyet namusunun himayesi ve Kelime-i Tevhid’in yüceltilmesi uğrunda ruh-u canını bezledip feda eyler. Ve daha sair teferruatlarını bu misallere kıyas eyle!
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Emrolunduğun gibi dos doğru ol.”[7] emrini tamamıyla imtisâl ettiği için, bütün ef’al ve akvâl ve ahvâlinde istikâmet, kat’î bir surette görünüyor. Mesela “kuvve-i gadabiyenin fesâdı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medâr-ı istikâmeti ve hadd-i vasatı olan şecâat-i kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber âzamî mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir.”[8]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Şualar,(2005) s.971
[2] Sözler,(2004) s.37
[3] İşârât-ül İ’câz, (2006)s.45
[4] ESDE(Sünûhat),(2009) s.470
[5] Nurdersi.com’ndan istifade edilmiştir.
[6] İşârât-ül İ’câz, (2006)s.45
[7] Hûd Sûresi, 11:112
[8] Lemalar,(2005) s.193