Cemaat Rûhu

Risâle-i Nûr bu zamanda cemaat rûhunu te’sîs etiğinden mânevî irşâdı ihya etmiştir. Böylece şahs-ı mânevînin mürşidliği esâstır.

Bu zamanda ise cemaatin sıfat-ı azîmesini ancak bir şahs-ı mânevî temsil edebilir. Şahıslar, harîka ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olamazlar.

Bedîüzzamân Hazretleri “Zaman cemaat zamanıdır” diyorsa itimâd etmemiz gerekiyor. Çünkü cemaatte câzibe, insibağ ve in’ikâs vardır.

Cemaatte itimâd ve itâat vardır. “Tâat ise, cemaatle daha efdâl ve daha ahsendir. (Muhakemat)” Cemaat, müntesiblerini mevlevî gibi cezbe tutup itâat etmesini sağlar. Ancak o cemaat ehl-i sünnet üzere olmalı!

Cemaatin hukûku çok mühimdir. Çünkü o hukûk cemaate dâhil olanların ihlâsı, iştirâkı, ittifakı ve ittihâdı ile vücûda gelir. O vücûd-u mânevîyeyi muhâfaza etmek gerekir.

Eskiden fikr-i infirâdî galip olduğundan, bu zaman gibi cemaatin ve cemiyetin şahs-ı mânevîsi inkişaf etmemişti.

Risâle-i Nûr (Cemaati) dairesine girenler şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve metânete ve ihvanlarının tesânüdüne cidden çalışmaya sarf edip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakîkatperestlik sıddıkiyetindeki fedakârlık elmasına çevirmek gerektir. (Kastamonu Lâhikası)

Nûr cemaatinin içerisine dâhil olduğumdan, fevkalhad bahtiyarım. Çünkü kevser-i Kur’âniye havuzuna dâhil oldum. Burada ene yok, nâhnü var.

İrşâdın tam ve nâfi olmasının birinci şartı, cemaatin isti’dâdına göre olması lâzımdır. (İşârâtü’l-İ’câz)

“Bizler bir fert gibi değiliz, ancak muhteşem bir cemaatiz. Yalana tenezzül etmeyiz.” (İşârâtü’l-İ’câz)

Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dâhî derecesinde de olsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse mağlûptur.

Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız, evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idâm-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesile olan zındıkaya karşı Risâle-i Nûr’un çelik gibi hakîkatleriyle kendimizi muhafazadır. (On Dördüncü Şuâ)

Bu asır ferdiyet zamanı değil, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmedebilir. O şahs-ı mânevînin istinâdı şûrâdır.

Cemaatin rûhu olan şahs-ı mânevî eğer müstakim olsa, ziyâde parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. (Mesnevi-i Nuriye)

“Ben”den “biz”e giden yol rûh-u cemaatten çıkan şahs-ı mânevîyeye itimâd ve teslimiyet ile olur. Eneler, biz havuzunda erimelidir.

Bu zamanda, bir şahsın fikriyâtı cemaatin fikriyatının yanında sönük ve isâbetsiz kalır. Çünkü şahıs dâhî hatta yüz dâhî de olsa mağluptur.

Bir cemaatin hareketiyle vücûda gelen mehâsin ve şeref ve ganimet o cemaate taksim edilir ve efradına verilir. (Beşinci Şuâ)

İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesâisine terettüp eden—hasenâtı intaç eden—semerâtı bir şahsa isnâd ve ona mal ederler. (Mesnevî-i Nuriye)

“Cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık”tır. (Emirdağ Lâhikası)

Bâkî ÇİMİÇ-Yeni Asya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir