En Büyük Kuvvetimiz:İhlâs ve Tesânüd

Tesânüd-i hakîkî aynı dâvâya gönül vermiş fedakârların ittihadıdır, ittifakıdır. İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.

Bizim en büyük kuvvetimiz ihlâs, tesânüd, sebat ve sadakattır. Onlarda terakkî etmeliyiz.

“Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” (Saîd Nursî)

Nur Talebeleri bütün istidâdlarıyla birbirinin hareketini umûmî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakîkî bir tesânüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.

Bizler sırr-ı ihlâsı kazanmakla tam tesânüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecbûruz. Çünkü sırr-ı ihlâs ile samimî tesânüd ve ittihâd, hadsiz maddî ve mânevî menfaate medardır.

“Tesânüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.” Cemaatin tesânüdünü bozan fiil nedir? Bu fiil nasıl masum olur? Tasanüde hizmet, tesânüdü bozan fiili terk etmekle olur.

Tesânüd, öyle birbirine muavenet, öyle birbirinin sualine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek sûretiyle olur.

Tesânüd-i hakîkî aynı dâvâya gönül vermiş fedakârların ittihadıdır, ittifakıdır. İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. (Divan-ı Harbi-i Örfi)

“Her vakit ihtiyat, ihlâs, tesânüd, sebat, sarsılmamak ve vazîfemizi yapmak ve vazîfe-i İlâhiyeye karışmamak düstûruna göre hareket etmek ve telâş ve meyus olmamak lâzım ve elzemdir.”

İspatta netice birdir, vâhiddir; tesânüd olur. Nefiyde ise bir değildir, müteaddittir. (Yedinci Şuâ)

“Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider. (Barla Lahikası)”

Haklı şûrâ ihlâs ve tesânüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesânüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesânüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor. (Hutbe-i Şâmiye)

Ey kardeş bil ki! Mü’minlerin beraberce yaptıkları ibadetlerinde ve cemaatla ettikleri dualarındaki tesânüd sırrının çok büyük bir sırrı ve cesim bir emri olup, ulu bir şana sahibdir. Zira o tesânüd ve o cemaat sırrıyla, her bir ferd-i mü’min, gayet muhkem yapılmış binalarda, betonlaşmış birer taş vaziyetini alırlar. Ve o zaman herbirisi kendi şahsî amelinden milyonlar defa ziyade, iman dairesindeki kardeşlerinden istifade eder. (Mesnevi-i Nuriye)

Hücûm edenlere karşı şimdilik bizim mabeynimizdeki uhuvvetimizde en kuvvetli kuvvetimiz tesânüd ve birbirinin kuvve-i mânevîyesini takviye etmektir.

Hem tahtîecilik (hatalı görmeyi meslek edinmek) fikri, sû-i zan ve tarafgirlik hissinin menbaı olduğundan, İslâmda lâzım olan tesânüd-ü ervâh, tevhid-i kulûb, tehâbbüb ve teâvüne büyük rahneler açmıştır. Hâlbuki hüsn-ü zanla, muhabbet ve vahdetle memuruz. (Sünûhât)

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir