Her Bir Zamanın İnsî Bir Şeytanı Vardır

Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır (1)

Ey cinnî şeytanlara üstad olmuş olan şeytan-ı insî! Sen her bir zamanda dersini cinnî şeytandan alarak şeytan-ı insî unvanına lâyık olmuşsun.

Bazen de cinnî şeytana üstad olmuşsun. Acaba dünyada insî ve cinnî şeytanlar hiç boş dururlar mı? Onların dâima fenâlıkları yapmak ve yaptırmakla meşgul olduklarından bütün işleri tahrip hesabınadır. İns ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahribat ve dehşetli mânevî yangınlar yaparlar. Evet, bütün fenâlıklar ve günâhlar ve şerlerin mayası ve esâsları ademdir, tahriptir. Cinnî ve insî şeytanlar ve şerirler bu noktaya istinâden gayet zayıf bir kuvvetle hadsiz bir kuvvete karşı dayanıp, ehl-i hak ve hakîkatı mağlûp edip çok müşkül bir vaziyette bırakabilirler. Böylece avâm-ı müslimîn cinnî ve insî şeytanların oklarına hedeftirler. Cinnî ve insî şeytanların şerrinden ve münaâfıkların desîselerinden çekinmek için çok ihtiyata lüzum var.
Şeytan-ı ins, şeytan-ı cinnîden aldığı derse binâen, hizbü’l-Kur’ân’ın fedakâr hâdimlerini hubb-u cah (hiss-i havf, tamah, asabiyet-i milliyeti tahrik, enâniyetten istifade, tembellik ve tenperverlik ve vazîfedarlık damarından istifade) vasıtasıyla aldatmak ve o kudsî hizmetten ve o mânevî ulvî cihaddan vazgeçirmek istiyorlar.2 Evet, şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücum ederler. Arkadaşlarımızdan metin kalbli, sadakati kuvvetli, niyeti ihlâslı, himmeti âli gördükleri vakit başka noktalardan hücûm ederler.3 Fenâlık ve hevesât yolu, tahribat olduğu için, gayet kolaydır. Şeytan-ı ins ve cinnî, çabuk insanları o yola sevk ediyor.4 Kur’ân-ı Hakîmin ruh-u hizmetine zıt olan ve zarar veren şeytan-ı cinnî ve insî her zaman istifade etmekle berâber, hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur verebiliyorlar.
İnsanlarda şeytan vazîfesini gören cesetli ervâh-ı habise bilmüşâhede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervâh-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerîr insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar. Hattâ bu şiddetli münâsebete binâendir ki, bir mezheb-i bâtıl hükmetmiş ki, “İnsan suretindeki gayet şerîr ervâh-ı habise, öldükten sonra şeytan olur.”5
Bediüzzaman Hazretleri der ki: “Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşâhede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi: “Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”6 Bu cihetten de bakıldığında sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan suretine girerek hükmünü icra edebimektedir.
Şeytan-i insî her fırsatı istimal ederek muhataplarına dost suretinde hulul edebilir. Bize hayırhahımız gibi davranır. Kendince makul ve aklî gerekçeler serdeder. Her türlü desiseyi istimal eder. İnsan böyle bir dessasa aldanabilir. Halbuki, şeytan, onu sarhoş etmek ister. O müthiş vaziyette iken, şeytan-ı insî o adama der ki: “Bırak bu tılsımları, at bu ilâçları, gel keyf edelim. Beraber oynayalım. Şu lezaiz ve güzel suretlerden istifade edelim, ömrümüzü hoş geçirelim”7 Çünkü “Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan Sofestâî, hevâ da Bektâşîdir.”8
Şeytan-ı ins ve cinnin kâinattaki müthiş âsâr-ı tahripkârâneleri ve envâ-ı küfür ve dalâlet ve şer ve mehâliki yaptıkları halde zerre miktar icada ve hilkate müdahaleleri olmadığı gibi, mülk-ü İlâhîde bir hisse-i iştirakleri olamıyor. Ve bir iktidar ve bir kudretle o işleri yapmıyorlar; belki çok işlerinde iktidar ve fiil değil, belki terk ve atâlettir. Hayrı yaptırmamakla şerleri yapıyorlar, yani şerler oluyorlar. Çünkü mehâlik ve şer, tahribat nev’inden olduğu için, illetleri, mevcut bir iktidar ve fâil bir icad olmak lâzım değildir. Belki bir emr-i ademî ile ve bir şartın bozulmasıyla koca bir tahribat olur.9
Malûmdur ki, kale içinden fetholunur. Bugünkü muvaffakiyete sebep olan ihlâs kalkarsa, maâzallah, o zaman çok vahîm neticeler tevellüd eder. En büyük düşmanımız nefsimizdir. Onu susturmak için, zannedersem, şu ihtar kâfidir: “Ey nefs-i nâdân! Beni kandıramazsın. Madem ki, peygamber-i azîmü’l-kadr bir nebiyyullah olan Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm, “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis dâimâ kötülüğe sevk eder.”10 demiştir. Aldatamazsın; senden ve senin samimî yoldaşların cinnî ve insî şeytan, ehl-i bid’a ve ulemâü’s-sû şerlerinden Allah’a sığınırım.”11 Cenâb-ı Hak bizleri yalnız dahilî nefis ve şeytanla mücadelede, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehâtından tamamıyla kurtarsın.
Bediüzzaman Hazretleri der ki: “Ben de sizi tebrik ediyorum ki, şeytan-ı cinnî ve insînin desiselerini akîm bıraktınız. Cenâb-ı Hak sizi bu hizmet-i Nuriyede daima muvaffak eylesin, âmin. Ve sizden ebeden râzı olsun, âmin.”12 Üstad Hazretleri’nin dediği gibi bizler de şeytan-ı cinnî ve insînin desiselerini akîm bırakmalıyız. Ehl-i dalâletin kemiyeten çokluğunun kıymetsizliği; şeytan ve avanelerinin tasallutlarına karşı istiâze, istiğfar, hıfz-ı İlâhîye iltica ve takvâyla Sünnet-i Seniyyeye yapışmaktan başka çare olmadığını bilmeliyiz.

Dipnotlar:

1- Eski Said Eserleri (Hutuvat-ı Sitte), 2009, s: 449.
2- Mektubat, 2006, s: 699.
3- Mektubat, 2006, s: 725.
4- Lem’alar, 2006, s:.220.
5- Lem’alar, 2006, s:.229.
6- Şuâlar, 2006, s:.311.
7- Nur’un İlk Kapısı (Beyaz Karton Kapak), 2000, s: 25.
8- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s: 291.
9- Lem’alar, 2006, s: 213.
10- Yûsuf Sûresi, 12:53.
11- Barla Lâhikası, 2006, s: 488.
12- Kastamonu Lâhikası, 2006, s: 350.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir