İdâm-ı Ebedî, Haps-i Münferid

İdâm-ı ebedî: Sonsuz olarak idam olmak. Bir nevi ahireti ve tekrar dirilişi inkâr etmek tarzında yok oluş. Vücudu ortadan ebedîyen kaldırılması.

İnakar-ı mutlakta olanlar ahiret inancı olmadığı için kendilerini idam-ı ebedî biliyorlar ve bu nedenle de ölmeden ezici bir azap yaşıyorlar. İdâm-ı ebedî inkâr-ı mutlakta olanların halet-i ruhiyesidir.

Elbette ki ebedî yokluk yoktur ve kâfirler ve de inkâr-ı mutlakta olanlar ebedî cehennem ile vücutları devam edecek ve cezalarını ebedî olarak cehennemde çekeceklerdir.

Haps-i münferid: Tek başına hapis. Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.

İdâm-ı ebedî ve Haps-i münferid: Bunların ikisinin arasında şöyle bir fark olmalı.

İdâm-ı ebedî tamamıyla yok oluş, haps-i münferid ise tek başına tecrit durumu.

Birinde yokluk var, diğerinde ise tek başına bütün dostlarından ve sevdiklerinden ayrı olarak tek başına bir ceza var.

İdâm-ı Ebedî:

Sual: Eğer denilse: Dalâlette öyle dehşetli bir elem ve bir korku var ki, kâfir, değil hayattan lezzet alması, hiç yaşamaması lâzım geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalıydı. Çünkü insaniyet itibarıyla hadsiz eşyaya müştak ve hayata âşık olduğu halde, küfür vasıtasıyla, mevtini bir idam-ı ebedî ve bir firâk-ı lâyezâlî ve zevâl-i mevcudatı ve ahbabının vefatlarını ve bütün sevdiklerini idam ve mufarakat-i ebedîye suretinde, gözü önünde, daima küfür vasıtasıyla gören insan nasıl yaşayabilir? Nasıl hayattan lezzet alabilir?

Elcevap: Acip bir mağlâta-i şeytaniye ile kendini aldatır, yaşar. Sûrî bir lezzet alır zanneder. Meşhur bir temsille onun mahiyetine işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Deniliyor: Devekuşuna demişler, “Kanatların var, uç.” O da kanatlarını kısıp “Ben deveyim” demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş.

Hâlbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler, “Madem deveyim diyorsun, yük götür.” O zaman kanatlarını açıvermiş, “Ben kuşum” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş.

Aynen onun gibi, kâfir, Kur’ân’ın semâvî ilânâtına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkûk bir küfre inmiş. Ona denilse: “Madem mevt ve zevâli bir idam-ı ebedî biliyorsun. Kendini asacak olan darağacı göz önünde. Ona her vakit bakan nasıl yaşar, nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’ân’ın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: “Mevt idam değil; ihtimal-i beka var.” Veyahut, devekuşu gibi başını gaflet kumuna sokar-tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zevâl-i eşya ona ok atmasın!(On Üçüncü Lem’a)

Haps-i Münferid:

Ben, dokuz sene evvel, dünyaca bir büyük adamın evhamına uğradım. Yüz risalelerimi tetkikten sonra, yalnız bir risalemi, bir-iki meselesiyle bir sene ceza verdiler. Ben de, hem o cezayı, hem sekiz sene haps-i münferid hükmünde, bir odada karakol karşısında, yalnız vakit geçirdim. (İman hakikatleri)

Ben, on sekiz senedir, bir içtimaî hastalık sebebiyle haps-i münferid hükmünde münzevî yalnız yaşamışım…

Gerçi ben, on sekiz sene haps-i münferid hükmünde yalnız bir odada yaşamışım. (Sirâcü’n-Nûr )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir