İnsanın Halleri

İnsan yüz kapılı bir saraya benzer. Doksan dokuz kapısı kapalı olsa da, o saraya yine girilir. O tek açık kapı muhabbaet kapısı olmalıdır. Önemli olan içeri girmektir. Diğer kapıları da içerden açarsın. Sevgi, nûrânî bir iksirdir. Muhabbetin üssü’l-esâsıdır. Kalblerin ilacıdır.

Son zamanlarda Risâle-i Nûr’u dahâ çok okumam için o kadar muharrik atmacalar var ki!.. Zâhirî perdeler arkasında bâtınî güzellikler saklı!..

Bazı sâfîlerin arkasında bedbaht âkıller bulunduğundan bazen o perde arkasındakilere hakîkat adına bir kaç şey söylemek gerekiyor. Çünkü hakkın hatırı âlîdir.

”Allahu Teâla bu ümmet için her yüz senenin başında dinlerini tecdîd eden bir müceddid gönderir.” (El-Hakim, el-Müstedrek, 4:522) Tecdîd, fıtrîdir.

Müceddîdler bu fıtrîliği asırlara taşıyan nâiblerdir. Eczahane-i Kur’âniyenin tercümanı hükmündedirler. Asra reçete yazarlar.

Tefsîr iki kısımdır. Biri ibâresini îzâh eder, biri de hakîkatlerini ispat eder. Nurlar bu ikinci kısım tefsîrlerin en kuvvetlisi ve en kıymettarıdır.

İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmemiştir. Yada bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Öyleyse, insanın vazîfe-i asliyesi, îmân ve duâdır. Taallümle tekemmüldür. Tâ’lim ve cihaddır.

Bir fiilin bidâyeti irâde-i cüz’iyeye, neticesi İrâde-i Külliyeye aittir. Bir seçimimizden mes’ulüz.

İnsan, söz ile değil öz ile insan olur. O öz ise insanın çekirdeği olan imân ile mükemmelleşir. İmân bir nûrdur ki, kalbi ve vicdanı ışıklandırır.

Aklın nûru fen ilimleri, kalbin ve vicdanın ziyâsı din ilimleridir. İkisinin ittifakı hakîkate isâl eder. Münevverü’l-akıl ve kalb imtizacı ile talebenin himmeti pervaz eder.

İnsanların duygularının sultanı kalbdir. Kalb ise imân ile harekete geçer. İmân hem aklı hem de vicdanı nurlandırır ve ışıklandırır.

Şuurlu inanç, imân-ı tahkîkîyle olur. Tahkîkî imân nasıl, niçin sorularını araştırarak elde edilir. Böylece insan merifetullaha ulaşır.

Ruhun dört esâsı ve vicdanın dört duygusu vardır. Bunlar: İrâde, zihin, his, latîfe-i Rabbâniyedir. Bunların her birinin nihâî gâyesi vardır. İrâde ibadetullah, zihin marifetullah, his muhabbetullah, latîfe-i rabbâniye müşahetullahta kullanılmalıdır. İnsan bu duygularını istikamette kullanmak için imtihân olur.

İrâde-i Külliye konuşursa, irâde-i cüziyye susar. Çünkü ”Sûret-i maddiyede Kudret-i Rabbânî ustadır, kader mühendistir.”

Mülk ve melekûtiyet; iki âlemdir. Mülk ezdadın (zıtların) cevelangâhıdır. Melekûtiyet ise, mutlaka şeffafedir.

İnsanı maddî ve mânevî terakkiye sevk eden muharrik; şerîat, teklif, bi’set-i enbiya ve dindir.

”Cenab-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i rûhunda ekilen ve rakamlara sığmayan istidatlar var.” (İşârâtü’l-İ’câz)

Bâkî ÇİMİÇ-Yeni Asya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir