İttihâd (Birlik, Berâberlik)

İttihâd (Birlik,Berâberlik)
İttihâd;Birleşme, birlik oluşturmadır. Bir olma, birlik oluşturup ikiliği ortadan kaldırma, birlik ve beraberlik kurmadır. Aynı fikir ve görüşte olma, fikir birliği etmedir. 
“Lâkin ittihâd, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektrikiyle olur.(Münazarat)” Öncelikle cehaleti izâle etmek zorundayız ki ittihadın önünde duran en büyük engel kalkmış olsun. Sonra tevhid noktasında tahşidat yapılmalı ve vahdet-i itikâdî noktaları tâmir ve takviye edilmelidir.
Bu meseleyi ertelemenin kimseye faydası yok. Elimizde Risâle-i Nûr gibi harika eserler var. Özellikle Yirminci ve Yirminbirinci Lem’a-yı ihlâslar ile Uhuvvet Risâlesi var ki bu büyük bir fırsat ve Rabbimizin bir ihsânı ve ikrâmıdır bizlere inşâallah. Bu eserlerden azamî istifâde ve istifâza etmemiz zarûrî görünüyor.

Çok şiddetle ve tahşidatla bütün elh-i îmânın gündemine özellikle İhlâs ve Uhuvvet Risâlelerinin acilen gelmesi gerekir. Bu mânâda çok gayret edilmelidir. Mütesânid heyetler tarafından müzâkereleri yapılmalı, şerh ve izahları doğrultusunda akademik çalışmalarla bu hakîkatler gündemin en öncelikli halini almalıdır.

İttihad noktasında hepimizin muzdarip olduğu bir gerçektir. Bu hal ve etvarlardan hangi Nûr Talebesi ızdıraplı olmaz ki! Eğer kalbinde, rûhunda ve dimağında bu meselenin ızdırâbını yaşayamıyorsak o zaman işimiz daha zor gözüküyor.

Nesl-i âti inşâallah bu meseleye el atacak ve ittihadın emareleri kuvveden fiile çıkacaktır ümidindeyim.

Konuşmak, müzakere yapmak ve bu mevzuları gündeme getimek bizlerden olsun neticesi ise Rabbimizden inşâallah.

İttihad noktasında Uhuvvet Risâlesindeki düsturlar ne kadar harikâdır. Şu gelen cümle dâhi bizlere çok mühim dersler vermelidir.”Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.(Yirmi İkinci Mektup)”

Evet, Allah’ı bir olarak kabul etmiş, inancımız ve itikadımız tevhid ise ki öyle o halde bu tevhid inancı tevhid-i kulûbu yani kalblerin de birliğini istemektedir. Eğer kalbî birliğimiz problemli ise sıkıntıyı tevhid inancımızda aramalıyız ve tevhid-i îmânîye tahşidat yapmalıyız. Demek kalblerin birliği için Allah’ı bir kabul edeceğiz.

Vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimâîyeyi iktizâ eder. İnanç ve itikattaki birliğimiz ise sosyal ve toplum hayatımızdaki birliğimizi sağlayacaktır. Bizim îmân esaslarımız itikâdî birliğimizdir. Bu esaslarda problemimiz var ise içtimâî ve toplumsal birliğimizde sıkıntılar yaşarız.

O halde problemlerimizi tespit etmeli ve Risâle-i Nûrlardan da acîlen çözümleri ortaya koymalıyız. Neticesi ise Alah’a aittir.

Üstadımız, dikkat edilirse kalbî birliği tevhide bağladı. Demek ki Allah’ı bir olarak kabul edip îmân edenler ehl-i imân ve İslâmdır. Öyleyse bir Allah’a îmân edenler kalblerinin de bir olduğuna ve kardeş olduklarına inanacaklar ve Allah’ın esmâları adedince kalbî rabıtaları olduğunu bilecekler ve buna inanacaklardır. Üstadımız buna şu cümle ile işaret etmiştir.”Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir.”

Şu cümleyi tekrar gündemimize alalım ve kelime kelime tefekkür edelim.” Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.( Yirmi İkinci Mektup)”

Üstadımız kalbî birlik için tevid-i imaniyi şart koşuyor. Ancak geniş dairede sosyal hayattaki birlik için ise vahdet-i itikadiyi gösteriyor. Tevhid-i îmânî, vahdet-i itikâdîden elbette önce gelir. Tevhid inancımızda bir problem var ise elbetteki vahdet-i itikâdîde de problemler var demektir.

Şu gelen cümlelerde bu noktada çok mühim görünüyor.”Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatinde olan İttihad-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhîdir. Peymân ve yemini de imândır. Encümen ve cemiyetleri, mesacid ve medaris ve zevâyâdır. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Nizamnamesi, Sünen-i Ahmediyedir (aleyhissalâtü vesselâm). Kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer’iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir.(Divan-ı Harb-i Örfî )”

Bâkî ÇİMİÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir