Menfaatı Esâs Tutan Siyâset Canavardır

Menfaat üzere çarhı kurulmuş olan siyâset-i hâzıra; müfteristir, canavar.

Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen merhametini değil, iştihasını açar.

Sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister.( Lemeât)

Siyâset seyis kökünden gelir. Lügatler, “siyâset”i şöyle tarif eder:
• Yeni Lügat: “Memleket idare etme sanatı. Devlet idare tarzı.”
• TDK Sözlüğü: “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı.”
• Devellioğlu: “Memleket idaresi.” Longman:”Bir devleti yönetme bilimi ve sanatı.”
• Websters: “Yönetim sanatı.”
• Littre: “Devletleri yönetme bilimi.”
• Robert: “İnsan toplumlarını yönetme sanat ve faaliyetleri.”
• Larousse: “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı.”
• R. Digesr “Yönetim bilimi ve sanatı.”
• Chambers: “Hükümet etme sanatı veya bilimi.”
• Collins: “Bir ülke, toplum veya örgüt içinde iktidarı hedefleyen insanların eylem ve faaliyetleri.
• “Bir siyâset bilimci, Maurice Duverger, bu tariflere bir yenisini eklemiştir: “İktidar bilimi.”
Risâle-i Nûr’da geçen şu cümleler çok ilginçtir.
“Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbül-Kur’an hakkında, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyâset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’anın nurlariyle mukabele edilebilir.” tavsiyesine müraatla…”(Tarihçe-i Hyat-s:148)Hattâ bu ehemmiyetli sırdandır ki, din düsturlarının bir hâdimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, Selef-i Salihînden başka, siyâsetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyâsetçi olmazlar. Yani, maksad-ı aslî siyâsetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer. Hakikî dindar ise, “Bütün kâinatın en büyük gayesi ubûdiyet-i insaniyedir” diye, siyâsete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakîkate âlet etmeye-eğer mümkünse-çalışabilir. Yoksa, bâki elmasları kırılacak âdi şişelere âlet yapar.(Emirdağ Lâhikası (1) – Mektup No: 31)
Şimdi bu çerçevede yukarıdaki Lemeâ’ten ilgili konuya bakalım ve anlamaya çalışalım inşâallah.

Menfaat üzerine çarhı yani bir şeyin merkezi ve etrafında kurulmuş olan siyâset- i hazıra yani hazır işleyen şimdiki menfî siyâset müfteristir yani yırtıcı ve parçalayıcıdır, canavardır. Çünkü hak ve adalet üzerine değil nefis ve hevâ üzerine bina edilmiştir. Her şeyi kendi menfâati için mübâh görür.

İşte böyle aç canavar hükmünde olan siyâsete karşı tahabbüb etmek yani onu sevmek ve ona sevgi gösterisinde bulunmak ve onu okşamak onun merhametini, acımasını ve şefkatini değil iştihasını açar. Dâhâ da iştahlanır ve doymak bilmez canavar gibi, hatta yılan gibi ısırmaktan lezzet alır. Hatta yaptığı istibdattan kötü, menhus bir lezzet alır ve ihtirasını dahâ da şiddetlenerek devam ettirir. Aç canavarların ma’sûm hayvanlara uyguladığı metod malumunuzdur.
Bu canavar bununla da kalmaz yemini yedikten sonra döner gelir tırnağının ve dişinin kirasını da ister. Ben seni yiyip parçalarken tırnaklarım zarar gördü ve dişlerim incindi gibi zalimâne tavırları ile o tırnak ve diş kirası için yine saldırır ve menhus zulmünün idâmesi için çalışır. O bunu hep yapmıştır ve yapmaya da devam eder.
O halde ne yapmak gerekir?
Her hâlde onun menfî siyâsetinin zıddına bir duruş yapmak gerekir. Ondan korkmamak ve diklenmeden dik durmak i’câb eder ve böyle yapmak elzemdir. Hele ki ona karşı onun hileleri ile karşılık vermek ve onun metodlarını kullanmak sanırım büyük hata olur.”İnneme’l-hiyletü fî terki’l-hiyel”; “En büyük hile hilesizliktir.” Düsturu tatbik edilmelidir. Ona karşı Kur’ân’ın elmas kılıçları hükmünde olan bürhan ve delilerin kullanılmasını Efendimiz (asm) bize tavsiye etmiştir. Ona kulak vermek ve İ’caz-ı Kur’ân’iye ile mücâhede etmek en makbûl, tesirli ve mücerreb bir yoldur.
Bâkî ÇİMİÇ
[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir