Muvazenesiz

Muvâzenesiz, ölçüsü olmayan, mizansız davranan, sınırı belirsiz olandır. Bu insanların etvar ve ahvallerinde ölçü yoktur. Muvâzenesiz adam, telezzüz ettiği, vasfettiği ve hikâye ettiği her şeyde muhakemesiz hareket eder, öyle mânâ verir. Böylece muvâzenesiz olanlar, dinin parlak çok hakîkatlerinin perdelenmesine sebep olurlar. Muvâzenesiz insan ölçüyü kaçırmış, aşırıya gitmiş, ifrat ve tefrite düşmüştür. Bu seciyede olan insanlar hem aldanır, hem de aldatırlar. Aldatmak ise bir Müslümana yakışmaz. Bediüzzaman da “Fahrolmasın, derim: Biz ki hakikî müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz. Zira biliyoruz ki, “İnnemel hiletü fi terkil hiyel”(En büyük hile, hileleri terk etmektir.)”[1] tespitini aktarır.

Muvâzenesiz olan, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazîlet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine; garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi hallere meydan verir. Hâlbuki ehl-i imânın hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir. İslâm, muvânesiz ve muhâkemesiz söz ve fiillerden beridir. Muvâzenesiz, bilerek veya bilmeyerek İslâm’a zarar verir. Mânevî hizmetlerde bulunan fertler muvâzenesiz hâl, söz ve fiillerden uzak durmalıdır. Hususan içtimâî hayat içinde mesuliyeti olan insanlar, muvâzenesiz hareketlerden beri olmalıdır. Temsil ettikleri heyet, cemâat ve cemiyetlerin hukukunu muhafaza etmelidirler. Şahs-ı mânevîye dahil olup ben hürüm, her zeminde fikirlerimi özgürce söyler yazarım demek, doğru değildir. Her meslek sahibi kendi mesleğinin kâide ve hassas düsturları ile hareket ederse muvaffak olur. Meşru olmayan zeminlerde muvâzenesiz yazmak ve konuşmak, içinde bulunduğumuz meslek ve meşrebe zarar verir. Meşrûiyet, ancak meşru zeminlerde anlam kazanır.  Onun içindir ki Bediüzzaman “Muvâzenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.”[2] demiştir.

Muvâzenesiz olanlar çıkılmaz bir yola sapar

Bediüzzaman “câhil mutaassıplar, dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan olanlar iyilik zannıyla o bataklık zeminde tohum ekmeye başlamasıyla”[3] dinin ölçülerini nazara almadan söyledikleri “muvâzenesiz ve muhâkemesiz sözler” ile dine bilmeyerek zarar verdiklerini söyler. Bunlardan bazıları da “gıybeti katle müsâvi veya ayakta bevletmeyi, zinâ’ derecesinde göstermek veya bir dirhemi tasadduk etmek, hacca mukabil tutmak” [4] gibi sözlerdir. Bu gibi mübalâğalı ve muvâzenesiz sözler dinin ölçülerinden aştığı ve taştığı için, zihin ve akıllarda ifsâda ve cemiyette fesâda sebep olabilmektedir. “Demek, şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvâzene ile zarûreti nazara alarak, müdakkikâne meşrutiyeti şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvâzenesiz, zâhirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.”[5]

Demek muvazenesiz, zahirperestâne hareket edenler, çıkılmaz yollara sapıyorlar. Hususan siyâsetli cemâatler tabirine uygun topluluklar, yani siyâseti veya bürokrasiyi önceleyen yapılar, siyâset metoduyla İslâmı hâkim kılmaya çalışan yâ da siyâsal İslâmcı hareketler dediklerimiz muvâzenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor. Şimdiki hâl-i âlem ve âlem-i İslâm’ın vaziyeti buna şâhitlik ediyor.

Bize, muvâzene ile zarûreti nazara alarak, müdakkikâne meşrutiyeti şeriata tatbik etmek düşüyor. Bu meşru yolda ihlâs, sadakat ve tesanüd sıfatlarıyla hareket etmek gerekiyor. Muvâzenesiz hareket eden, şahs-ı mânevîye ağır bir yüktür. Bu yükü şahs-ı mânevîye yüklemek büyük bir vebal altına girmeyi netice verir. Allah muhafaza….!

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] ESDE(Divan-ı Harb-i Örfi), s.130, Y.A.N. İstanbul 2020

[2] Muhakemat, s.58, Y.A.N. İstanbul 2017

[3] ESDE(Divan-ı Harb-i Örfi) ,s.133, Y.A.N. İstanbul 2020

[4] Muhakemat, s.58, Y.A.N. İstanbul 2017

[5] ESDE(Münazarat), s.169, Y.A.N. İstanbul 2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir