Nasrâniyet İslâmiyete Teslim Olacak

Nasraniyet, ya intifa ya ıstıfa bulacak. İslâm’a karşı teslim olup terk-i silâh edecek.

Mükerreren yırtıldı, purutluğa tâ geldi, purutlukta görmedi ona salâh verecek.
Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin, Bâzı yakınlaştı Tevhide; onda felâh görecek.
Hâzırlanır şimdiden (*) yırtılmaya başlıyor. Sönmezse safvet bulup İslâma mal olacak.
Bu bir sırr-ı azîmdir, ona remz u işaret; Fahr-i Rusül demiştir: «İsa, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.(Lemaât)

Tekrar yırtıldı ve arayışa geçti. Ancak bu sefer de mutlak doğru yoldan çıkıp, sapma, azıp sapık yola yöneldi. Materyalist ve felsefî akımlarla boğulmaya doğru gitmeye başladı.

Hıristiyanlık ya sönecek, son bulacak; ya da safîleşecek, arınacak ve temizlenecektir.

İslam’a karşı teslim olup, savunma ve muharref olan cihetini, savunmakta olduğu silahlarını ve yollarını terk edecektir.Hıristiyanlık defalarca ve tekrar tekrar yırtıldı ve tasaffîye doğru adımlar attı. Protestanlık mezhebine geldi. Bu ileri bir adımdı. Prutlukta da göremedi kendini kurtuluşa erdirecek bir hakîkat. Protestanlıkta da hakîkati bulamadı ve kalbi, vicdanı nûra ulaşamadı ve onları Protestanlık da mutmain etmedi. Salah vermedi.

Bu yırtılma ve arayış neticesinde İsevîlerin bir kısmı hakkâniyete ulaştı ve tevhide yaklaştı, Allah’ı birlemeye başladı, teslis akidesini sorgulamaya yöneldi ve Tevhide ulaştı. Hakîkî felahın Tevhitte olacağını gördü ve tevhide sarıldı. İşte Avrupa ve Amerika’nın zekâ tarlalarını yetiştirdi. Halen de yetiştirmeye devam ediyor.

Şimdi ise İsevîlik tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Eğer sönmezse ve son bulmazsa, saffet bulup yani arınıp, hurafattan temizlenip İslâm’a mal olacaktır. Bunun emâreleri elhamdülillah görülmeye başladı.

İşte bu azîm sırdır ki Efendimiz(asm) ona işaret etmiş ve “İsa, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.” Bu sır inşâallah Efendimizin müjdesi çerçevesinde tahakkuk edecektir. Ümîtvârız. Çünkü Hz.İsa (as) İncil’de kendisinden sonra bir peygamber geleceğini fehmetmiş ve Allah’ın O’na olan muhabbetini de görmüş ki Muhammed(asm)’e ümmet olmayı çok arzulamış ve çok duâ etmiş. Ancak O’na yetişememiş. Yüce Allah da Hz.İsa(as)’nın bu duâsını kabûl etmiş ve âhirzamânda O’nu tekrar nüzûl ile Efendimiz(asm)’e ümmet yapmıştır.

Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki,
•   beşeriyet levazımatından tecerrüdle,
•   melek hayatı gibi bir hayata girerek
•   nuranî bir letâfet kesb eder.
•   Âdetâ beden-i misalî letâfetinde
•   ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar.
•   “Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek”(Buhari, Mezâlim: 31; Büyû’: 102; Müslim, Îmân: 242, 343; İbni Mâce, Fiten: 33.) meâlindeki hadisin sırrı şudur ki:
Âhirzamanda, felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı,
•   İsevîlik dini tasaffi ederek
•   ve hurafattan tecerrüd edip
•   İslâmiyete inkılâp edeceği bir sırada,
•   nasıl ki İsevîlik şahs-ı mânevîsi,
•   vahy-i semâvî kılıcıyla
•   o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür.
Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür; yani, inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.(Birinci Mektup)

Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:

İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zâbitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşî bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûnâ hâkimiyet verir.
•   Öyle de, Allah’ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir.
•   Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hâdisâtı nev’inden müthiş harikalara mazhar olan Deccal ise, daha ileri gidip, cebbârâne surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip ulûhiyetini ilân eder.
•   Bir sineğe mağlûp olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın ulûhiyet dâvâ etmesi ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur.

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda,
•   Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek,
•   yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek,
•   halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek,
•   hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak,
•   hakaik-i İslâmiye ile birleşecek,
•   mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir.
•   Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi
•   ve İslâmiyet metbû makamında kalacak,
•   din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.

Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.

Evet, her vakit semâvattan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.(On Beşinci Mektup)
•   Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini,
•   Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında
•   ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet,
•   o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek
•   ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.(Yirmi Dokuzuncu Mektup)

Abdülbâkî ÇİMİÇ
[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir