Nûr’dan Tefeyyüzlerim-2

*İnsan yüz kapılı bir saraya benzer. Doksan dokuz kapısı kapalı olsa da o saraya yine girilir. O tek açık kapı sevgi kapısı olsun inşâallah. Diğer kapıları da içerden açarsın.

*Sevgi, nûrânî bir iksirdir. Muhabbetin üssü’lesâsıdır. Kalblerin ilacıdır.

*Son zamanlarda Risâle-i Nûru dahâ çok okumam için o kadar muharrik atmacalar var ki…! Zâhirî perdeler arkasında bâtınî güzellikler saklı…!

*Bazı ahmakların arkasında bedbaht âkıller bulunduğundan bazen o perde arkasındakilere hakîkat adına bir kaç şey söylemek gerekiyor. Çünkü hakkın hatırı âlidir.

*Felsefî düşünceler zihinleri dağıtıyor. Dünyevî meşgâleler kalbleri boğuyor. Mânevî hakîkatler rûhları serinletiyor.

*Zâhire müptelâ olanlar kışır ile meşgûldür. Bâtına müteveccih olanlar lüb ile iştigâldir. Lüb, kışır namına inkişâf eder. Çünkü fiil fıtrîdir.

*”Allah Teâla bu ümmet için her yüz senenin başında dinlerini tecdîd eden bir müceddid gönderir.”(el-Hakim,el-Müstedrek,4:522)

*Tecdîd, fıtrîdir. Müceddîdler bu fıtrîliği asırlara taşıyan nâiblerdir. Eczane-i Kur’âniyenin tercümanı hüknündedirler.Asra reçete yazarlar.

*Tefsir iki kısımdır. Biri ibaresini izah eder, biri de hakikatlerini ispat eder.Nurlar bu ikinci kısım tefsirlerin en kuvvetlisi,en kıymettarı

*İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmemiştir. Yâda bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duâdır. Taallümle tekemmüldür. Tâlim ve cihaddır.

*Bir fiilin bidâyeti irâde-i cüz’iyeye, neticesi İrâde-i Külliyeye aittir. Bir seçimimizden mes’ulüz.

*İnsan, söz ile değil öz ile insan olur. O öz ise insanın çekirdeği olan imân ile mükemmelleşir. İmân bir nûrdur ki kalbi ve vicdanı ışıklandırır

*Aklın nûru fen ilimleri, kalbin ve vicdanın ziyâsı din ilimleridir. İkisinin ittifakı hakîkate isal eder. Münevver’ül akıl ve kalb imtizacı.

*İnsanların duygularının sultanı kalbtir. Kalb ise imân ile harekete geçer. İmân hem aklı hem de vicdanı nurlandırır ve ışıklandırır.

*Şuurlu inanç, imân-ı tahkîkîyle olur. Tahkîkî imân nasıl, niçin sorularını araştırarak elde edilir. Böylece insan merifetullaha ulaşır.

*Ruhun dört esası ve vicdanın dört duygusu vardır. İrade, zihin, his, l atife-i Rabbaniye. Bunların her birinin nihayi gâyesi vardır. İrade ibadetullah, zihin marifetullah, his muhabbetullah, latîfe-i rabbâniye müşahetullahta kullanılmalıdır. İnsan bu duygularını istikamette kullanmak için imtihan olur.

*”İhyâ-yı din, ihyâ-yı millettir. Hayat-ı din, nûr-u hayattır.(Bediüzzaman)”

*İrâde-i Külliye konuşursa, irâde-i cüziyye susar. Çünkü”Sûret-i maddiyede Kudret-i Rabbânî ustadır, kader mühendistir.”

*Mülk ve melekûtiyet; iki âlemdir. Mülk ezdadın(zıtların) cevelangâhıdır. Melekûtiyet ise, mutlaka şeffafedir.

*İnsanı maddî ve mânevî terakkiye sevk eden muharrik şeriat, teklif, bi’set-i enbiya ve dindir.

*”Cenab-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i ruhunda ekilen ve rakamlara sığmayan istidatlar var.(İşârâtü’l-İ’câz)”

*”Aşk, şiddetli bir muhabbettir.” “Fıtratımda çok şiddetli olan aşk-ı beka, Bâki-i Zülkemâlin bekasına, varlığına bakar.” (Bedîüzzamân Saîd Nursî)

*Bende şiddetli bir aşk-ı beka var. O aşk-ı beka ancak ve ancak Bâkî-i Hakîkî ile karşılanabilir. Onun için “El Bâkî Hüve’l Bâkî” demeliyiz.

*”Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubudiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider.(Yirmi Altıncı Söz)”

*Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-yı dinle olur şu milletin ihyâsı.(Hakikat Çekirdekleri)

*Evet, nasıl ki hayat bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır. Ve şuur ve his dahi hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır. Akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş, şuurun bir hülâsasıdır. Ve ruh dahi, hayatın hâlis ve sâfi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır (Otuzuncu Lem’a)

*Hayat kâinattan süzülmüş bir özdür. Şuur ise hayattan süzülmüş, hayatın bir özüdür. Akıl, şuurdan ve histen süzülmüş, şuurun bir özüdür.

*”Hürriyetin şe’ni(gereği) odur ki, ne nefsine, ne gayrıya(başkasına) zararı dokunmasın.

*”Hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez” demişler. Asla doğru değil.

*”Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar.”

*”Zira, nâzenin(nazlı) hürriyet, âdâb-ı şeriatla(Kur’ân’ın edebiyle) müteeddibe(edeplenmeli) ve mütezeyyine(süslü) olmak lâzımdır.”

*”Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın baskısıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır.”

*”Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin….” “Herkesin hukuku mahfuz kalsın(korunsun),herkes harekât-ı meşruasında(meşru yaşayışında) şâhâne serbest olsun” (Münazarat)

*Kanâat tükenmez bir hazînedir. Demek ki zengin olunuyrmuş! “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer.” “İktisat ve kanaat, bana iki hazinedir; tükenmez, bitmez.(Said Nursi)”

*Belâların en şiddetlisi insanların en iyisi,en kâmilleri olan peygamberlerin,sonra derecelerine göre Allah’ın velî kullarının üzerine gelir.( Buharî,)

*Lisân, bedenin cildidir. Cildi soyulan bedenin hali neyse sadeleştirilmiş Risâle-i Nûrun hali de öyledir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir