Öfke ve Nefret

Öfke ve nefret, menfî bir duygudur. Bazı insanlara veya fikirlere karşı kızgın veya küskün bir tavırdır. Yani bir şeye veya bir kimseye karşı insanda meydana gelen şiddetli olumsuz hâldir. Öfke ânî ve geçici kızgınlık hâli iken, nefret daha uzun ve kalıcı öfke sınırlarını aşan, yöneldiği kişilere karşı tiksinti, düşmanlık ve önyargılar uyandıran çok daha tehlikeli bir duygudur.

“Nefret ediyorum!” sözünü çok duymuşuzdur. Hatta bizzat her birimiz istimâl etmişizdir. Hoşlanmadığımız hâl ve davranışlara veya kızdığımız ve sevmediğimiz insanlara karşı nefret duygusunu fıtrî olarak kullanırız. İnsanın içinde hâsıl olan bu menfî duygu ânî olarak nefsin teşeffisi olarak ortaya çıkar. Nefis rahatlamak için bu duyguyu kullanır ve öcünü almış olur. Halbuki nefret, hamiyetin zıddıdır. Belki nefret, teşeffi-i gayz denilen öfkeyi dindirmeye yardımcı olabilir. Ancak nefretin istimâli ve istikâmeti kimden kime veya hangi sıfatlara olacağı çok önemlidir. Mesela “O mezkûr cinâyetleri işiten herbir dinleyici, onları işleyenlere karşı kalbinde yavaş yavaş bir nefret ve bir öfke hâsıl olması, hem gittikçe de o nefretin şiddetlenmesi normal seyrinin îcâbıdır, şe’nindendir. Öyle ki, o nefret ve öfke, dinleyiciyi, teşeffi-i gayz denilen öfkesini dindirmek ve cinâyet sahiplerinin yüzlerine karşı nefret ve tahkirle mukabelede bulunmak için, o cinâyetleri işlemiş kimseleri görmeye arzulandırır.”[1] Demek nefret, ehl-i fesad, ehl-i dalalet ve cinayet işleyenlere karşı istimâl edilmesi gereken bir duygudur. Ehl-i imâna karşı ancak şefkat ve merhamet edilmelidir.

Tenkidin sâiki

İnsanı tenkide sevk eden iki muharrik unsur vardır. “Ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.)”[2] Tenkidin sâiki, yani insanı tenkide sevk eden unsurun birisi nefretin intikam alma arzusudur. Yani tenkidi, sevmediği ve düşman olduğu kişiyi yıkmak ve zarar vermek için yapıyor. Zira düşmanın ayıbı ya intikam için yâda düşmanı alt etmek için araştırılır. Bu vaziyet menfî tenkid sınıfına dâhildir.

Yâda insan sevdiği dostuna şefkat edip acıdığı için onu o kusurdan muhafaza etmek, dostunu bir yanlıştan ve zarardan kurtarmak için îkaz mahiyetinde tenkid eder. Bu vaziyette dostun kusurunu kapayıp, onu o kusur ve zarardan kurtarmak için tenkid edilir. Bu tenkid müsbet tenkiddir. İnsan sevmediği kişiyi yâda kusur gördüğü davranışları tenkid edebilir. Ancak bizleri tenkide sevk eden tetikleyici sebep, eğer sırf üstün gelmek yâda tenkid edilen kişiyi yerin dibine batırmak maksatlı olursa, bu tenkid İslâm’ın kabul ettiği bir tenkid tarzı değildir.

Öfke ve nefret marazı

Nefret duygusu önce menfî tenkid ile başlar. Nefret, adavet ve kin duygusunun fiile dönmüş hâlidir. Madem insanda bulunan duyguların mecâzi ve hakîkî iki cihete istimâli var. Nefret duygusunu da doğru yerde istimâl etmek gerekir. Mesela; insan nefret duygusunu başta nefsi olmak üzere kâfir ve zalimlere çevirirse, bu duygunun şiddetini teskin edebilir. Mümin ve masum bir insandan nefret edecek ise, o müminin masum ve muhabbete layık sıfatlarını hatırlamak gerekir. Yoksa nefret duygusunu yanlış yerde kulanmış olur. Siz eğer o bozuk olan menfî öfke ve nefret seciyenizle şifayı arıyor ve içinizdeki öfke ve gayzınıza bir teşeffî, bir içini boşaltıp rahatlama istiyorsanız, biliniz ki; bu hastalık öyle bir marazdır ki, sizdeki maraz ve hastalığa bir çok hastalıkları ilâve etmektedir. Sizin hâliniz öyle birisine benziyor ki; intikam almak için kırılmış elini kullanır, hâliyle o ele kırıklık üstüne kırıklıklar eklemiş olur.

Duyguların yönünü müsbete çevirmek

İnsanın diğer duyguları gibi nefret duygusunu da yok etmek mümkün değildir. Çünkü duygular fıtrîdir. Ancak bu duyguları doğru ve istikamette kullanmak insanın irâdesine bağlıdır. . İnsanlara “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz” denilse daire-i ihtiyarında bir emr-i teklif olur. Fena haslet olan menfî öfke ve nefret, âli bir haslet olan nefret-i hakikîye inkılâp edebilir. İnsan işlediği günahlara, kendi nefsine ve şeytana karşı öfke ve nefret duyabilir. Bu öfke ve nefretin doğru yerde istimâlidir. Zaten öfke ve nefret duygusu bunun için verilmiştir. Ancak insan öfke ve nefret duygusunu doğru yerde değil de, mümin kardeşinin kusur ve hatalarına karşı kullanırsa kendisinde bulunan bu duyguyu yanlış yerde kullanmış ve günah işlemiş olur. Çünkü mü’min mü’minin kardeşidir, onun kusur ve hatalarına öfke, nefret ve tahakkümle değil, şefkat ve merhametle muamele etmelidir. Öfke ve nefret duygusunu nefsimize ve şeytanımıza karşı kullandığımızda sevap işlemiş olurken, mü’min kardeşimize karşı işlediğimizde günah işlemiş oluyoruz.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] İşârât-Ül İ’câz (Trc: Abdülkadir BADILLI)

[2] ESDE(Tuluat), s.416, Y.A.N. İstanbul 2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir