Risâle-i Nûr’u İzâh Etmek

Bütün gâyemiz Kur’ân’ın hakîkatlerini anlamaya çalışmak ve o edviye-i Kur’âniyeden âlem-i asgarımıza Kur’ânî mânâların düşmesine çalışmak ve o hakîkatleri yaşamaya gayret etmektir.

Risâle-i Nûrlar hepimizin ihtiyacını karşılayabilecek seviyede tarîh-i beşer noktasında emsâli ender eserlerdir. Çünkü “Tarîh-i beşer Risâle-i Nûr gibi bir eser kaydetmiyor.” tespiti merhum Zübeyir Gündüzalp’e aittir.

Risâle-i Nûrlara muhatap olan bizler ve nesl-i âti elbetteki bu asrı ve gelecek istikbâl asrını kendisi ile alâkadar edecek bu Kur’ân hakîkatlerini anlamaya ve onlarla beşeriyetin hem iki dünya saadetini, hem de sulh-u umûmîyi te’mîn edecek şekilde ilgilenecek ve beşer bundan başka bütün yolları denedikten sonra Kur’ân’a sarılacak ve Kur’ân’ın hakîkatlerini de ancak Risâle-i Nûrlar ile anlayacak ve öyle bir sarılacak ki beşeriyet asr-ı saadet dışında belki de böyle bir insicâm ve salâbeti yaşamamış olacak inşâallah.

Risâle-i Nûrlar kendi kendisini öncelikle şerh ve izâh eden eserlerdir. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri bu mânâda bizlere gerekli îzâhları yapıyor ve şerh ve îzâhın da yollarını irâe ediyor.

Mücedditler tecdîd yaparken Kur’ân’ın rûh-u aslîsini bozmadan ve zerre kadar Kur’ân’a gölge olmadan tecdîdlerini yaparlar ki Risâle-i Nûrlar da bu noktada en parlak bir tecdîddir.

Bizler de Risâle-i Nûrları şerh ve îzâh ederken Risâle-i Nûrların rûh-u aslîsine çok dikkat etmeliyiz diye inanıyorum. Bu noktada bütün gayretimizle Risâle-i Nûrları nazara vermeye ve îzâh yaptığımız noktaların muhakkak öncelikle orijinal metninin alıntılanarak yapılmasına çalışmalıyız diye düşünüyorum.

Madem Risâle-i Nûr mehazdaki kusiyeti(kudsiyet-i Kur’ân’iyeyi) bütün şeffâfiyeti ile göstermiş ve parlak bir ayna olmuş ise bizler de Risâle-i Nûrlara öylece ayna olmaya çalışmalıyız kanaâtindeyim.

Risâle-i Nûrlardan istifâde ve istifâza etmek için öncelikle araştırılan konuların müteferrik kısımları bir araya getirilmeli ve böylece Risâle-i Nûrları öncelikle kendisine şerh ve îzâh ettirmeliyiz. Sonra o müteferrik kısımlar üzerindeki tefekkürlerimizi paylaşmalıyız ki hakîkate mugâyir bir husûs ortaya çıkmasın düşüncesindeyim.

Risâle-i Nûrların orijinal metinleri çok mühimdir. Çünkü orijinal metinleri aklımız anlamasa da kalb, rûh, vicdan ve latîfelerimiz hisselerini alırlar. Bunun için o metinlere muhtacız. İzâh edilen noktalar ise belki bir nebze aklımıza hitap ettiği için önem arz ediyor. Ancak hakîkî metnin yerini tutmayacağı da bir hakîkattir.

Farklılıklar fıtrîdir. Fıtratın bir gereği ve gerçeğidir. Önemli olan farklılıklarla güzelliğin tamamlanmasını kabûl etmemizdir. Yoksa tek tip düşüncesi fıtrata aykırı olur. Onun için de aynı eserleri okuyan insanlar fıtratları gereği farklılıklarını ortaya koyacaklardır. Bu gâyet normaldir.

Normal olmayan ise farklılığını başkalarına tahakkümvâri zorlamaktır. Çoğu zamandır bunun acısını epey çekiyoruz. Risâle-i Nûrlara muhatap olanlar, farklılıklarını ve kendi âlemlerine düşen mânâları paylaşmalıdır. Bu paylaşımlara tahammül etmek ve ortak paydalarda birleşmek ve farklılıklarımızdan istifâde etmek ve noksanlarımızı görmek ve öğrenmek sanırım çok büyük bir kâr olacaktır.

Ortak noktalarımızı bizlere fark ettiren asrın îmamı Üstad Bedîüzzamân Said Nursî’yi ve O’nun hayatının en mükemmel meyvesi olan Risâle-i Nûr’da aramalıyız. Onları anlamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. Anlamasak da zararı olmadığını bilmeliyiz. Çünkü şahs-ı mânevî düstûru çok mühim bir sırdır. İştirak-i âmal-i uhrevîyeye sırr-ı ihlâs ile dâhil olup uhuvvet ve tesânüd sıfatları bizleri derecemize göre nasiplendirecektir.

Bir noktayı söylemeden geçemeyeceğim. Kişileri tartışmak ile fikirleri tartışma farklıdır. Kırmak, üzmek, kızmak ve münâkaşa tarzı ile gitmek ise Nûra muhatap olanların kesinlikle tevessül etmemesi gereken davranışlar olmalıdır. Çünkü Risâle-i Nûr’un çok yerinde bu konulara Bedîüzzamân Hazretleri’nin aşırı hassâs olduğunu görüyoruz. Bir tanesi şöyledir:” Sakın, sakın münâkaşa etmeyiniz; casûs kulaklar istifâde ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münâkaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.[1]”

Bizler kardeşlerimizin meziyetleri ile iftihâr eden ve onların meziyet ve fazîletlerini kendimizin kabûl eden bir mesleğin hasseleri ve azâları değil miyiz?

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

———————–

[1] On Üçüncü Şua

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir