Tedristen te’lif vazifesine geçiş

Bediüzzaman’ın Van’a ilk gelişiyle, fikrî inkılâb geçirdiği târih arası iki senelik bir zaman müddeti içerisinde; medresesinde talebelerini çeşitli ilmî yönleri ile yetiştirmek için uğraşmakla ve Tahir Paşa’nın meclislerinde ilmî münâzara toplantılarında geçirmekle meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Bediüzzaman: Sure-i Hadid’de “Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim ki, o nur ile doğru yolu bulup onda gidesiniz.”[1] ayetinin işareti ile “Bin üç yüz on sekiz(Miladî 1902) adediyle, Resaili’n-Nur Müellifi tedristen te’lif vazifesine ve mücahidâne seyahate başladığı zamanı”[2] şeklindeki ifadesine nazaran, bir te’lif mes’elesi de mevzu-u bahistir. Yani 1902’de ba’zı te’liflere başlamış olduğu anlaşılıyor. Lâkin bu te’lifat sırasına göre hangileridir? bilinmemekle beraber, 1900’den 1907’ye kadar bilinen yalnız dört tane te’lifi vardır. Lakin Sikke-i Tasdik-i Gaybî kitabında, bin üç yüz yirmi iki (Rumi:1322; Miladi:1906’da) Müellifi, mukaddeme-i Nuriyeye başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk eder.”[3] şeklindeki ifadesine göre ve Kastamonu Lahikası’nda: “Hem, Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şaheser hükmünde bulunan gayr-i matbu Tâ’likat’tan süzülen i’cazlı bir icaz-ı harikada müdakkik ulemaları hayret ve tahsinle dikkate sevk eden matbu Kızıl Îcaz namındaki Risale-i Mantıkiye Risale-i Nur’la bağlanmasına ve şakirtlerinin âlimler kısmının nazarına göstermek lâyık gördüm. Fakat, çok derindir.”[4] ifadeleri Tâ’likat”dan süzûlen i’cazlı bir îcaz-ı harikada ve mûdakkik âlimleri hayret ve tahsin ile dikkate sevk eden matbu’ “Kızıl Îcaz” namındaki Risale-i mantıkiye, Risale-i Nurlarla bağlanmasına” tarzındaki beyanına nazaran;1906 yılı mukaddemat-ı Nuriyenin te’lif tarihi olması hasebiyle; yukarıda bahsi geçen dört tane te’lifatının sonuncusu bu “Kızıl Îcaz” kitabı olsa gerektir.

Geri kalan üç kitab ise, birisi, yine Arapça “Tâ’likat” kitabı, kalan ikisi de, Van Valisi Tahir Paşa’nın konağının yangınında telef olduğunu, bunlardan birisinin: “İnsanın elinin, avucunun, yüzünün çizgi, renk ve şekillerinin her birisi, hikmet-i İlahiyenin kader cilvesinin nişanları, alâmetleri ve o insanın ruhunun kabiliyet ve isti’datlarını gösteren yazıları, remizleri olduğu” hakkında imiş. Nitekim Üstad Hazretleri 1923’te Ankara’da te’lif edip tab’ ettirdiği Habab Risalesi’nde bu mevzuyu kısaca şöyle kaydetmektedir: “Eğer istersen kesretin nihayet derecede inbisat ve intişarı ile tekessür ettiği yer olan insanın cilt ve suretine bak! Ta ki Kalem-i kudret onun alnının, yüzünün ve avuçlarının sahifesini nasıl ince çizgiler, nakışlar ve aletlerle gayet dakik bir surette haşiyelendirdiğini göresin. Bu çizgi ve nakışlar insanın ruhundaki isti’dad ve maaniye ve boynunda asılı bulunan kader ve amel defterine delâlet ediyorlar. Bu dahi fıtratında yazılı bulunan kaderin cilvelerine işaret etmektedir.”[5] İkincisi ise; “Riyazî hesap ve matematik” mevzuunda olduğu ve bu her iki eserin -o zaman müellif Türkçeyi bilmediğinden- kürtçe olarak kaleme alınmış olduğunu ve bu ikisi de Tahir Paşa konağı yangınında telef olduğunu, merhum Abdurrahman[6] bildirmektedir. Tâ’likat ile Kızıl Îcaz kitapları, birisi: “Sûllem” nâmındaki bir küçük mantık kitabının şerhi mahiyetindedir. İkincisi, yine mantıka dair “Burhan-i Gelenbevi” ismindeki bir kitaba ta’likler ve ekler şeklinde bir çeşit şerhtir.[7]

Tâlikat Nüshası nasıl bulunuyor?

Bediüzzaman’ın Tâ’likat namındaki te’lifatı, mantıkta bir şaheserdir. Tâ’likat eseri, mantıkta bînazir bir eserdir, nazariyat-ı mantıkıyeyi tatbikata takrib eder. Şehit Habib’in kâtibliğini yaptığı Tâ’likat ismindeki mantık kitabını lügatler şöyle anlatmaktadır: “Bir eseri açıklamak üzere kenarına yazılan veya ayrıca eser olarak hazırlanan notlar. Bediüzzaman Hazretleri’nin ilm-i mantık üzerine telif ettiği eserinin ismi.” Nur Üstad Bediüzzaman’ın lahika mektuplarından mantık ilminin bir şaheseri olan Tâ’likat’ın bahsi geçmektedir. Barla Lahikası’nda: “Risale-i Nurun tesvidinde çok hizmeti sebkat eden, temiz kalbli, ihlâslı güzel bir hâfız, müdakkik bir hoca olan Hâfız Halid’in”[8] bir fıkrasında Tâ’likat’tan bahis geçmektedir: “İlm-i mantıkta, İbn-i Sina’nın telifatından geçecek Tâ’likat namında harika bir risalesi var. İşkâl-i mantıkıyeyi kıyâs-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblâğ edip, hiç bir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş…”[9]

Abdülmecid Nursî’nin Tâlikat için yazdıkları

Bu eserin baş taraflarında Merhum Abdülmecid Nursî (Ünlükul)un el yazılarıyla hüzünlü satırları bulunmaktadır. Bu satırların içinde Nur Üstad Bediüzzaman’ın da kendi mübarek elleriyle yazdığı bir kaç satırı okumaktayız. Abdülmecid Ünlükul, Tâ’likat’a yazdığı ön notlarında şunları ifade etmektedir: “Hazret-i Seyda’ya! “Merhum ve şehid Molla Habib’in dest-i hattıyla ‘Bürhan-ı Gelenbevî’yi okurken yazdığı Tâ’likat namıyla takriratınızı takdim etmekle, ellerinizden öper, duânızı isterim. “Ey bu ibretâmiz evraka bakan zat!  “Birinci Harb-i Umumi’den evvel Van vilayetinde Bediüzzaman talebelerine, hususan kardeşi ve Molla Habib’e ders verirken ilm-i mantıka dair telif ettikleri ve henüz ikmâl edemedikleri iki adet eserlerinin müsveddeleridir. “Zamanın selleri içinde her iki kardeş birbirinden ayrıldılar. Ennihayet Abdülmecid namındaki küçük; Ürgüp Müftüsü olup 1940’ta Ürgüp’e geldi. “Bu müsveddeleri o zamanın yadigârı olarak muhafaza etmekte idi. Fakat heyhât, sümme heyhât o da gitti, o da gitti, zaman da geçti gitti. “Acaba bu müsveddeleri açıp okuyacak bir kimse olacak mı ve öyle bir zaman gelecek mi? “Heyhât! heyhât! “Tâ be mahşer mihnet-i derd-ü gamla gezerim. Bu bize bir çiledir, ey gül kaderle çekerim.

“Bu Tâ’likat namındaki Risale Bediüzzaman’ın Bürhan-ı Gelenbevî üzerine yazdığı hâşiyelerdir. “Bu Risale’yi yazan, halka-i dersinde bulunan en sevdiği Habib namında bir talebesi idi. Habib, Bürhan-ı Gelenbevî okurken Bediüzzaman’ın takrirlerini hâşiye şeklinde yazardı. Bu da 1329’da (1913) idi. Birinci harb-i umumî koptu, Bediüzzaman ile Habib vâiz sıfatıyla Van fırkasıyla (Tugay) beraber Erzurum cephesine gittiler. Bir sene sonra dönüp Van’a geldiler. Ermeniler tarafından Van alındı. Bizler de Gevaş kazasına çekildik. Habib orada şehid oldu. “Habib’in dest-i hattıyla ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle yazılan şu Risaleyi muhaceret esnasında memleketten memlekete, şehirden şehire çıkıp girmek neticesinde 1940’ta Malatya’dan Ürgüp’e müftülük memuriyetiyle geldim. “Bu Risale perakende bir halde evrak ve kitaplar içinde dağıtılmış. Topladım, ciltlettirdim. Olur ki, bir zaman gelir, ilmî ve dinî bir haşir ve neşir olur, bu gibi Risaleleri okuyacak insanlar meydana çıkarlar. O zaman bu Risale ne gibi bir zekâ ve ne kadar yüksek bir fikirden çıktığı anlaşılır. Fakat heyhat! Ne o zaman gelir, ne de o adamlar bulunur vesselâm..”(1951-Abdülmecid)[10]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Hadid Suresi: 28.

[2] Şualar, 2013, s.1084

[3] Sikke-i Tasdik-i Gaybi,2013, s.115

[4] Kastamonu Lahikası, 2013, s.192

[5] Mesnevi-î Arabî Tercümesi, Büyük, s. 210

[6] Tarihçe-i Hayat, Abdurrahman, s. 33

[7] Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1, s. 162

[8] Barla Lahikası, 2013, s.244

[9] Barla Lahikası, 2013, s.246

[10] Son Şahitler 1.Cild s. 102

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir