Tevhîd-i Îmânî, Tevhîd-i Kulûbu İster


Evet, tevhîd-i îmânî, elbette tevhîd-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimâîyeyi iktizâ’ eder.(Yirmi İkinci Mektup)

Müslümanların ayrılığı ve ittifak edemeyişi hep bizleri muzdarîb etmiş bir hâl olarak karşımızda durmaktadır. Her müslüman bu ayrılığın ittifaka dönüşmesi yönünde görüş ileri sürmekte ve bu ittifakın zarûretini kendi bakış açısıyla ve geçerli gördükleri gerekçelerle anlatmaktadırlar.


Yine de istenilen ittifakın sağlanamadığı ve âlem-i İslâm’ın yaşadığı sıkıntıların altında ihtilafların yattığı gerçeği üzerinde görüşler ileri sürülmektedir. Bu görüşlerin gerçek payı olmakla birlikte müslümanların nasıl ve hangi noktalarda ittifak ve birlik yapmaları gerektiği noktalarında net bir görüş birliğine varılmadığı da bir gerçektir.

Bu nedenle acilen müslümanların gündemine Uhuvvet Risâlesinin gelmesi zarûrîdir diye düşünüyoruz. Âcîl olarak Uhuvvet Risâlesi mütesânid heyetler tarafından incelenerek âlem-i İslâm’ın ittihadına vesîle olması için gündeme taşınmalıdır.

Yukarıya aldığımız bir paragrafta bakınız Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretleri hangi birlik umdelerini nazara veriyor.

1″.Evet, tevhid-i îmânî, elbette tevhid-i kulûbu ister.” Yanî, müslümanların kalplerinin birliği için, îmânda birlik şarttır. Bu îmânî birlik elbette ki taklidî îmânda birlik olmamalı. Tahkikî îmân hakîkatlerinde bir birlik olmalıdır ki ondan sonra kalbler kuvvetli bir birliğe kavuşsun.

2.”Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.” Yani itikattaki, inançtaki birlik ise müslünamların içtimai birliğini netice verecektir. Zaten müslümanların en muzdarîb olduğu birlik ve ittifak yapamayışlarının altında da sosyal hayattaki birlik yapamayışları gelmiyor mu?

O zaman diyoruz ki Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretleri’nin Uhuvvet Risâlesi üzerinde müslümanlar ittifak yapmalıdırlar ve yapmaz zorundadırlar. Çünkü müslünamlara gelecek olan ferec ve fütûhat bu îmâni ve itikatteki birliğe bağlı olduğuna inanıyoruz.


Ya Rabbi, müslümanların aralarında önce tevhid-i îmâni ile kalplerinin birliğine, sonra da vahdet-i itikat ile de içtimâî birliklerini sağla. Âmîn!

Müslümanların ittifak etmelerini gerektiren ve ittifak etmelerine hizmet etmesi gereken düsturları Yirminci Lem’a, İkinci sebepten aktaralım.

İşte bu müthiş sebebin verdiği vahîm neticeleri görmemenin yegâne çaresi, Dokuz Emirdir.

1. Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkîsi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.
2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,
3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır,” yahut “daha güzeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek,
4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,
5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,
6. Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,
7. Nefsini ve enâniyetini,
8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,
9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.HAŞİYE 2

HAŞİYE 2 Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.


Bâkî ÇİMİÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir