Barla ve Mâhiyeti

Barla; Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretleri’nin sekiz yıl sürgün olarak kaldığı ve Risâle-i Nûr Külliyatının büyük bir kısmını te’lîf ettiği yer.

Barla; İslâmiyet güneşinin söndürülmeye başladığı bir dönemde insanlık âlemine Kur’ân güneşinin tulû ettiği bahtiyâr belde.

Barla; taşıyla, toprağıyla, bitkisiyle, hayvanıyla ve en önemlisi insanlarıyla Üstadımıza ünsiyet eden değerli bir beldedir.

Barla, Üstadımıza gönlünü ve kalbini açan mânevî iklimleri yaşatan yer.

Barla, âlem-i insâniyetin karanlıklardan nûra çıkışına vesîle olan Kur’ân’ın mânevî derslerinin te’lîf edilmeye başladığı bir menzil.

Barla, Üstadın âleminde Yıldız Sarayları’na değiştirilmeyecek kadar önem arz eden ve vazgeçilemeyen bir mekân.

Üstad Bedîüzzamân Hazretleri fırsat buldukça Barla’ya gitmek ister ve Barla’ya çok müştâktır. Hatta Barla’ya gittiğinde o koca Çınar’a yapışıp ağladığı anlatılır.

Üstad Bedîüzzamân Hazretleri yine bir gün Bayram Yüksel ağabeye seslenir.

-“Bayram, haydi Barla’ya gidiyoruz.” der.
Bayram ağabey ise yolda giderken içinden “Üstad bu Barla’da ne buluyor ki devamlı buraya gidiyor.” diye geçirir.
Bunun üzerine Üstad geriye döner ve Bayram ağabeye:
-“Bak Bayram, sen bu Barla’yı hakîr görüyorsun.”der. “Öyle bir gün gelecek ki bu Barla’ya dünyanın her tarafından insanlar gelecek.” der.
Bayram ağabey tabiî ki sükût eder.

Özellikle yaz aylarında Türkiye’den ve Dünya’dan Barla’ya gelen insanlar Üstadımızın müjdesini tasdîk ediyor değil mi?

Barla, Barlalığını ve mâhiyetini derûhte ediyor elhamdülillâh.

Ne mutlu Barla’dan doğan Kur’ân güneşine muhatap olanlara ve o güneşi bütün insâniyete ulaştırmaya çalışanlara. Çünkü bu güneş insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarıyor. İnsanlığa sâadet ve huzur getiriyor ve de getirecektir inşâallah. Bu güneş önce insanlığın mânevî kalplerinde ma’kes buluyor ve sonra da fevc fevc insâniyetin muhtaç gönüllerinde yer ediyor elhamdülillah.


Barla ile ilgili yukarıdaki ifâdeler benim âlemimde yer bulan ifâdelerdir. Dahâ da çok yazılabilir. Bu noktada Barla ve Mahiyetini Risâle-i Nûrlardan da istifâde ederek paylaşalım.
Tarihçe-i Hayat’tan Barla ile ilgili îzâhlar;
Barla, ehl-i imanın mânevî imdadına gönderilen Risâle-i Nûr Külliyatının te’lîf edilmeye başlandığı ilk merkezdir.

Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’ân’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir.

Barla, rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lûtf-u Yezdânînin bu mübârek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.

Risâle-i Nûr’un birinci medresesi ve tarlası olan Barla karyesine, yirmi beş senelik bir mufarakattan sonra, aynen meskat-ı re’sim Nurs karyesine karşı olan sıla-i rahimden daha ziyade bir sâikle geldim.

Gördüm ki:
Aynen Nurs Köyü vaziyetindeki o eski medresem gibi ve Nurs’taki babamın aynı hanesi gibi ve hakikî meskat-ı re’sim Nurs’a gelmişim gibi, gayet hazin ve lezzetli bir haleti hissettim.

Birden ruhuma baktım ki, Eski Said’in ve Yeni Said’in tarz-ı hayatını ve tarik-i hakikatteki tarz-ı hareketlerini ve Risâle-i Nûr’un te’lîf olunan merkezlerini bilmek için, Risâle-i Nûr’un te’lîf ine merkez ve dershane olmuş olan yerleri gezdim.(Nur’un İlk Kapısı )

Ve o Resâili’n-Nur’un merkez-i intişarı olan Barla karyesinde,…(Birinci Şua)

Yirmi seneki ayrı ayrı ikinci vatanım sayılan Barla, Kastamonu gibi yerlerde,… (Emirdağ Lâhikası)

Çünkü, Risâle-i Nûr’un birinci medresesi ve te’lîf yeri olan Barla,…(Tarihçe-i Hayat)

Bütün onların bu tazyikat ve istibdatları, envâr-ı Kur’âniyeyi ışıklandıran gayret ve himmet ateşine odun parçaları hükmüne geçiyor, iş’âl ediyor, parlatıyor.

Ve o tazyikleri gören ve gayretin hararetiyle inbisat eden o envâr-ı Kur’âniye, Barla yerine bu vilâyeti, belki ekser memleketi bir medrese hükmüne getirdi.

Onlar beni bir köyde mahpus zannediyor. Zındıkların rağmına olarak, bilâkis, Barla kürsî-i ders olup, Isparta gibi çok yerler medrese hükmüne geçti.

Elhamdü lillâh, hâzâ min fadli Rabbî.(Yirmi Sekizinci Mektup)

Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübârek medreseyi talebesiz bırakmak câiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Bârekâllah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Âmin. .( Emirdağ Lâhikası)

Hususan Barla sıddıkları, beni çok defa hayalen eski zamana ve o memlekete celb ediyorlar, Barla ve dağlarında gezdiriyorlar. Ben, onlarla ve o yerleriyle çok alâkadarım, unutmuyorum. Onlara binler selâm ediyorum.( Emirdağ Lâhikası)

Risâle-i Nûr’un mazhar olduğu inâyâtın külliyetinden mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilâyeti sekiz seneden beri Risâle-i Nûr’un müellifini sinesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremiyle muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş yavaş intişar eden Risâle-i Nûr’dan Isparta’da binler adam imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza ettiler.

Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risâle-i Nûr’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenab-ı Hakkın avniyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta’ya getirildi.(Risâle-i Nûrlardan)

Ben de diyorum: “Maaliftihar, ben Ispartalıyım.” Ve Isparta’da o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparit nahiyemize, büyük Isparta’nın birtek köyünü tercih ediyorum.(Kastamonu Lahikası, s. 197)
Hâlık-ı Rahîm ve Hakîm, o nefyi bana bir rahmete çevirdi. Emniyetsiz ve ihlâsı bozacak esbaba maruz o dağdaki inzivayı emniyetli, ihlâslı, Barla dağlarındaki halvete çevirdi. Rusya’da esarette iken niyet ettim ve niyaz ettim ki, âhir ömrümde bir mağaraya çekileyim. Erhamürrâhimîn, bana Barla’yı o mağara yaptı, mağara faydasını verdi. Fakat sıkıntılı mağara zahmetini zayıf vücuduma yüklemedi. (On Üçüncü Mektup)
Nûrların birinci medresesi olan ve ben ruhen çok alâkadar olduğum Barla’nın ehemmiyetli genç şakirtlerinden, aynen Denizli’den bana gelen Ahmed gibi, Mehmed gibi, bir Ahmed ve Mehmed buraya geldiler ki, o eski zamanda en ziyade alâkadar olduğum ve bana sekiz sene sadakatle hizmet eden Muhacir Hâfız Ahmed, Mustafa Çavuş hesabına; merhum Mustafa Çavuş’un mahdumu Ahmed, merhum pederi hesabına ve berber Mehmed ise, kayınpederi merhum muhacir Hâfız Ahmed bedeline ve Barla’daki Nur şakirtleri namına yanıma geldiler.

Hakîkaten ben, Barla’ya ve o zamana gitmiş kadar sevindim.

Mâşaallah, Barla, birinci medrese-i Nuriye olduğunu hissetmeye başlamış.

Ciddî bir intibah, bir alâkadarlık gösteriliyor. Hattâ eskiden Onuncu Sözü tab eden Hacı Bekir, benim orada oturduğum odayı, herbir masrafını deruhte edip, satmaktan men etmiş.

Nûr şakirtlerinin bir misafirhanesi hükmünde muhafaza edilmesini Barla’ya haber göndermiş.(Emirdağ Lâhikası)

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden;

ve evlâd ve ahfad ve refika ve damatlarıyla Nurlara ciddî çalışan;

ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren;

ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risalelerini tekmil için Şamlı Hâfıza rica eden, vefatından iki gün evvel bana mektup yazıp benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercih ederek Sava mezaristanında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadakatin kerametiyle hissedip bana mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der:

“Sen Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin halde, neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin?

İptidâ-yı medrese-i Nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı” diye bana ihtar etti.
İki gün sonra, size yazdığım daha size yetişmeden, onun mektubunu, hem Şamlı Hafız ikinci sayfasında yazdığı vefat haberini aldığım merhum Muhacir Hafız Ahmed’in (r.h.) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı. (Emirdağ Lâhikası)

         B A R L A
Tepelice Çam’a çıktım
Gelincik Dağı’na baktım
Mümkün olsa kalacaktım
Bir ömür boyu Barla’da
* * * * * * * * * *
Seherde açan güllerin
Çeşmindeki bülbüllerin
Cennet yurdumda göllerin
En güzel suyu Barla’da
* * * * * * * * * * *
Karadud cennet bahçesi
Karakavağın meşesi
Ulu çınarın gölgesi
Gölgeler koyu Barla’da
* * * * * * * * * *
Çam dağından esen yeler
Zikir arkadaşı dallar
Üstada muntazır yollar
Gelecek deyû Barla’da (Hilmi Doğan)
Bâkî ÇİMİÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir