Van Kalesi’nden düşerken “Eyvah! Dâvâm!”

Van kalesi ve Horhor[1]: Eski Van şehri ki, Bediüzzaman’ın kaldığı yer de burasıdır. Şimdi harabeye dönen ve ancak bazı kalıntıların bulunduğu bu yerde, Van eski valisi Tahir Paşa’nın konağının kalıntıları da bulunmaktadır. Van kalesi bu şehrin kuzeyine düşer. Kalenin güney yamacında iki mağara bulunmaktadır. Bediüzzaman bu mağaraların üst kısmında olanından aşağıdakine düşerken “ah dâvâm” demiştir. Bu mağaranın tam altında kalenin dip kısmında Horhor suyu bulunmaktadır. Bediüzzamanın Birinci Cihan Harbindeki medresesi de bu mıntıkadadır.[2]

Evet, bu acib hadiseyi evvela ve bizzat Bediüzzaman’dan dinliyoruz: “Hayatta olan eski talebelerim biliyorlar ki: 1314-1315-1316 (1899-1899-1900)senelerinde, Van kal’ası ki, iki minare yüksekliğinde sırf dağ gibi yekpare bir taştan ibarettir. Eskiden kalma bir in kapısına gidiyorduk. Ayağımdan kunduralar kaydı, iki ayağım birden kaydı, tehlike yüzde yüz. Başka nokta-i istinad kalmadığı halde, büyük bir istinada basmış gibi, üç metrelik bir kavisle, o mağaranın kapısına atılmışım. Hem ben, hem beraberimdeki orada hazır arkadaşlarım, ecel gelmediği için sırf bir hıfz-ı İlahî, harika bir imdad-ı gaybî telâkki ettik…”[3] Bir Bediüzzaman araştırmasında konu şöyle ifade edilmiş: “Bediüzzaman’ın ayakları kayarak, mağaranın kapısına düşmesi, maddî hiçbir imkân ve sebeple izah edilemez. Van kalasını ve o mezkûr mağarayı ve Bediüzzaman’ın ayaklarının kaydığı noktayı görenler bilirler ki; mağaraya yandan doğru giden incecik keçi yolu gibi kayadan oyulmuş bir yolu vardır. Fakat Bediüzzaman ise, üstten ve tepesinden doğru iniyormuş. İşte bu düşme hadisesinde yine âdeti üzere yoldan değil, mağaranın tepesinden aşağı mağaraya inmek isterken, ayakları kaymış. Ayakları kayıp düştüğünde, üç metrelik bir kavis çizerek gidip mağaranın kapısına düşmek değil, tam aksine maddî sebepler itibariyle kaydığı noktadan dikeyine doğru altı metre mağaranın kapısının uzağından geçerek kal’anın dibine düşmesi lâzımdır. Demek ki hıfz-ı İlâhî ve imdad-ı gaybî karşısında maddî sebepler sukut edivermiş.”[4]

Hadisenin şahitlerinden kardeşi Abdulmecid Efendi ve Van’lı Ali Çavuş ise bu konuda şunları anlatıyorlar: “Van Kalası’ndan Horhor Medresesi’ne talebeler yoldan inerlerken; Bediüzzaman ise üstten ve tepeden inerdi. Yine bir gün mağaranın tepesinden aşağıya inerken ayağı kaymış düşerken, “Ah dâvâm!.. Ya Gavs-ı Geylanî” diye bağırdı. Kendisinin de ifadesiyle harika bir surette Cenâb-ı Hakk’ın hıfzıyla düşmekten kurtuldu.” Üstad’ın talebelerinden İsmail Perihanoğlu’nun evlâtları babalarından naklen anlatıyorlar: “Bir gün Üstad ve diğer talebeleriyle birlikte Van Kalesi’ne gitmiştik. Yüksek yerlerde ibadet etmeyi severdi Üstad. Yine bir gün gittiğimizde kendisi en yüksek bir tepeye çıkarak seccadesini oraya serdi. “Van Kalesi’ndeki çeşitli dersler ve sohbetlerden bahsetti. Bu minvalde sohbet yaptı. Horhor medresesine bakarak anlatıyordu. “Horhor’daki Medresesi’ni çok severdi. Birinci Cihan Harbi’nde Ruslar orayı da yakıp yıkmışlardı. Burada bize kıyamet alâmetlerinden bahsetti. Van Gölü’ne bakarak bu Yunus’un (as) balığın karnındaki sıkıntı anına benzetti. Bu bahsin akabinde, ‘Lâ ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin’ duâsını üç yüz, dört yüz defa okuduk. Şimdi bu hadisenin görgü şahitlerinden, 1962’de Ali Çavuş’u, 1963’de de Molla Abdülmecid Efendi’yi ayrı ayrı bizzat dinleyerek aldığım malumat şöyledir: Bu zatlar, Bediüzzaman’ın düşme hadisesi ânında ondan duydukları sesi ve kelimeleri farklı duymuşlardır:

Merhum Ali Çavuş dedi ki:

– “Ben o anda yanında hazırdım, Seydâ’nın ayakları kayıp düşerken:

-“Ya Gavs-ı Geylanî!” diye bağırdı. ”

Merhum Molla Abdülmecid ise, tam düştüğü an:

– “Ah! da’vam!…” diye bağırdı” dedi.

M.Sungur ağabeyin Abdülmecit’ten rivayeti ise: “Eyvah! Maksadım gitti” tarzındadır. Bu iki görgü şâhidinin ayrı ayrı suretteki rivayetleri, düşme hadisesine bir te’siri olmamakla beraber, her birisinin o fevkalâde, acib heyecan anında ayrı bir ses duyması da normaldir. Kuvvetli ihtimal ile düştüğü ân, evvela “Ah da’vam!”, düşüp giderken de: “Ya Gavs-ı Geylanî!” deyip istimdad etmiş olması mümkündür.[5]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1]Horhor, Van’da Müellifin medresesinin adıdır.(İşârâtü’l İ’câz, s.327) Bediüzzaman da Lem’alar’da “Herşeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim.(Lem’alar, s.546)” diyerek bu medresesine işaret etmiştir.

[2] Mustafa Öztürkçü, Bediüzzaman ve Van çalışması.

[3] Sikke-i Tâsdik-i Gaybi, 2013, s. 267

[4] https://www.yeniasya.com.tr/dizi/van-ve-bediuzzaman_350542

[5] Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1, s.150

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir