Hayat-ı beşeriye bir bataklığa girdi (1)

beşeriyeHayat-ı beşeriye bir bataklığa girdi (1)

Şu zamanda siyaset metâı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi mevzular mergub metâ olarak hükmünü icra ediyor. Çok silik söz ve efkâr, içtimâî ve siyâsî hayatta geziyor. Risâle-i Nur mihengine vurmadan almamak gerekir. İslâm’ın yüksek siyâset-i âliye-i İslâmiye prensipleri yerine fevrî, şahsî, nefsî ve indî fikirler ve prensipler ikâme ediliyor. Hâlbuki siyâset-i âliye-i İslâmiye prensiplerini de Risâle-i Nur deruhte etmiş ve ümmete çıkış reçetesi sunmuştur.

Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lâhika mektuplarında Risâle-i Nur ve şakirtlerini mümkün olduğu kadar ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ ettirmiyor ve o cereyanlara temastan men ediyor.1 Bunun hikmetlerini ve en ehemmiyetli sebeplerini de izah ediyor. Müstakil bir yazıda bu mevzuyu da işleyeceğiz inşâallah.
On Altınca Lem’a’da da bu cereyanlar ile “siyasetli cemâatlere” hiç temas etmediğinin ve alâka kurmadığının hikmetlerini izah ediyor. Bu Lem’a’yı tahlil ettiğimizde şu hakikatleri anladığımızı ifade etmek istiyoruz:
”Bu iki ay zarfında heyecanlı bir vaziyet-i siyâsîye karşısında bana, hem alâkadar olduğum çok kardeşlerime kavî bir ihtimalle ferah verecek bir teşebbüs etmek lâzımken…2” Demek ki heyecanlı bir vaziyet-i siyâsîye hadisesi olmuş. Bu vaziyet-i siyâsîye 1930’lu yıllardaki Halk Fırkasının karşısına çıkan (çıkarılan) zahiren dahâ dindâr ve Üstâd’a ve kardeşlerine ferah vereceği düşünülen Serbest Fırka hareketidir. Bediüzzaman Hazretleri bu hâdiseye karşı, ahirzaman fitnelerini teşhis edip tanıdığı için nefsî ve hissî değil, tamâmen işârât-ı Kur’ânîye ve ihtâr-ı hadîsiye çerçevesinde bir bakış ve duruş sergiliyor. Çünkü beşeriyet, ahirzaman asrının çok şiddetli ve dehşetli bir faslına girmiş bulunuyor. Bu sebeple de bu heyecanlı vaziyet-i siyâsiyeye karşı da hiç teşebbüs etmiyor. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri’ne esbab silsilesinin arkasındaki hakikat huzmeleri ihtâr ediliyor.
Bediüzzaman Hazretleri ”O vaziyete hiç ehemmiyet vermeyerek, bilâkis, beni tazyik eden ehl-i dünyanın lehinde olarak bir fikirde bulundum.”3 diyor. Bu cümle ile de anlaşılıyor ki o heyecanlı ve zahiren ferah verecek siyâsete hiç ehemmiyet vermiyor ve kendisine eziyet edenlerin lehinde bir fikir beyan ediyor. Zahire göre bir tenakuz durum söz konusudur. Bu duruş çok mühim ve ilginç bir durumdur. Bizlere de mükemmel bir mihenk konumundadır. Demek ki zahiri perdeler arkasında batınî hakikatler var ki Bediüzzaman Hazretleri Kur’ânî bakış ile mes’elelere yaklaşıyor ve zahirî hadiselere Kur’ân penceresinden bakıyor ve baktırılıyor.
Bediüzzaman Hazretleri’nin bu duruşu karşısında ”Bazı zatlar hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: “Sana işkence eden bu mübtedi’ ve kısmen münafık baştaki insanların takip ettikleri siyâseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?”4 Aynen bu gün Bediüzzaman Hazretleri’nin mesleğine tam sadâkat ve tam sebat edip duruş sergileyen talebelerine de sorulan sorular Üstâd’a da soruluyor ve Üstâda hayret edenler aynen bu günkü talebelerine de hayret ediyorlar.
Bu suallere Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği cevapları takip ederek devam edelim inşâallah.
“Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve îmânın zedelenmesidir.5” İşte burada ahirzamanda dinsizliğin iki cereyanının kuvvet bulduğu anlaşılıyor. Bu cereyanlar fen ve felsefe ile kalbleri bozuyor ve îmânları zedeleliyor. Bu dehşetli cereyanlar hem hariçte hem de dâhilde tezahüre başlıyor ve böylece âhirzamanın en dehşetli zaman dilimine girilmiş oluyor.
Bu dönemi Bediüzzaman Hazretleri On Üçüncü Mektupta şöyle ifade ediyor: “Belki hizmet-i Kur’ân, beni hayat-ı içtimâîye-i siyâsîye-i beşeriyeyi düşünmekten men’ediyor. Şöyle ki: Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur’ânın nûruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi.”6 Bütün mes’ele bu bataklıktan hayat-ı beşeriye nasıl kurtulacak ve beşere hususan ehl-i imâna ne gibi çareler sunulacak? Çünkü bu bataklık beşer tarihinde en dehşetli ve şiddetli bir bataklıktır. Bütün ümmetin istiaze ettiği bir dönemdir. Kırk vefiyattan ancak birkaç kişinin imânla kabre girdiği bir zaman faslıdır. Hâricî ve dâhilî dinsizlik cereyanlarının hüküm sürdüğü fitne-i ahirzaman devridir. Pekâlâ, bu bataklıktan nasıl kurtulunacak? Bediüzzaman Hazretleri bu noktayı şöyle izah ediyor: “Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”7 İşte Bediüzzaman Hazretleri’nin “Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.”8 dediği nokta tam da bunun içindir. Bütün mesâilerin imân üzerine teksif edilmesi.
Böylece Kur’ân, Bediüzzaman Hazretleri’ni hâricî ve dâhilî dinsizlik cereyan-ı azimeleri devrinde siyâset canibi ile hareket etmekten men ediyor. Çünkü bu zamanda Kur’ân’ın nûruyla görülmüştür ki beşer tarihi emsâli görülmemiş bir bataklığa girmiştir. O bataklıkta bir kısmı selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş. Bir kısm-ı ekseri, o ufûnetli, pis, çamurlu bataklık içinde, karanlıkta gidiyor.9 İşte bu bataklıktan Ümmet-i Muhammediyeyi (asm) sahil-i selâmete taşıyacak olan gemi hizmet-i Kur’âniye olan Risâle-i Nûr gemisidir. Çünkü o zamanın siyâset gemisinin dümenine hâricî ve dâhilî cereyanlar geçmişler ve aralarında müthiş bir ittifak ve ortaklık vardır. Hâricî ve dâhilî cereyanlar, gemilerinin rotasını tamamen dünyaya ve cehenneme doğru çevirmiştir. O gemiye dümenci olmak akıl kârı olmadığı için Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân’ın nûru ile o geminin istikametinin felâketini görmüş ve ehl-i Îslâmı o gemiye hem binmekten, hem de onlara muhabbetten muhafaza etmek için eserlerini yazarak onların mahiyetini deşifre etmiştir. Aldanmamak ve yanlış basmamak için gerekli îkaz ve ihtârları Kur’ân’ın tâlimi ve nûru, Efendimiz (asm)’in dersi ile bildirmiştir. İşte Kur’ân’ın hâdimi olan Bediüzzaman Hazretleri sefine-i nuh gibi yeni bir ihya hareketi ile hâricî ve dâhilî cereyanların yalancı dünyasından kaçınmaya çalışmış; tercihini onların gemisine binilmemesinden yana kullanmıştır. Bütün gayretiyle ehl-i imânı kurtarma yoluna seçerek mesâisini îmân üzerine teksif etmiştir.
(Haftaya devam edelim)

Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s: 82.
2- Lem’alar, s: 268.
3- Lem’alar, s: 268.
4- Lem’alar, s: 268.
5- Lem’alar, s: 268.
6- Mektubat, s: 82.
7- Tarihçe-i Hayat, S: 959.
8- Mektubat, s: 105.
9- Mektubat, s: 82.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir