İdrak Marifetle Dolarsa…

İdrak marifetle dolarsa… Bütün eşyanın hakikati Esma-yı Hüsna’ya dayanır. İlimlerin şahı da, padişahı da iman-ı billâh ve marifetullah ilmidir. Çünkü beşeriyetin en büyük makamı, iman‑ı billâh içindeki marifetullah miracına çıkmaktır. Buna istinaden Bediüzzaman “Bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz.”[1] demiştir.

İnsanın Mânevî Terakkîsi

İnsanın mânevî terakkîsi İnsanın mahiyet-i mâneviyesi var. Bunlar akıl, kalp, ruh, sır, nefis, ahfa, hafi, vs cephesidir. Tekâmül ve tagayyür insanın mânevî mahiyetinde dahi devam ediyor. Çünkü insan manen taallümle tekemmül etmek için yaratılmıştır. Maddî ve mânevî cephesiyle beraber imtihana tabidir. İnsan, maddî ve mânevî tekâmül ile kıymet kazanıyor. Manen terakkî etmek, ilim ile mümkündür. […]

İsm-i Hakîm, Lâtif ve Kuddüs’e mahzariyet

İsm-i Hakîm, Lâtif ve Kuddüs’e mazhariyet Bir insan ism-i Hakîm’e mazhar olsa; onun ağzı hikmet pınarı olur. Konuştukları hak ve hakikat pırlantası olur. O dilden hakikat nebean eder. İnsan, Cenab-ı Hakkın Latif ismine mazhar olsa; kâinatta eşya kesafetten letafete gittikçe mekândan kurtuluyor. Seste letafet var. Onun için mekândan kurtulmuş. Bir anda bir kelimeyi milyon kulak […]

İrade, zihin, his ve latife-i rabbaniye

İrade, zihin, his ve latife-i rabbaniye Bediüzzaman ‘irade, zihin, his, latife-i rabbaniye’den bahseder. Bunlar aynı zamanda vicdanın anâsır-ı erbaası(dört unsuru) ve ruhun dört havassıdır. Bu dört hissin her birinin bir gayâtü’l-gayâtı (asıl gayesi) vardır. Allah’a hakîki kulluk ve takva bu dört hassayı şu mecralarda yürütmekle mümkün olur: 1. İradenin gayâtü’l-gayâtı; İbadetullahtır. İrade ibadet etmek için […]

Uhuvvet Rûhu ve Şahs-ı Mânevî

Uhuvvet ruhu ve şahs-ı mânevî Uhuvvet; fenâ fi’l-ihvân ruhu ve tefâni sırrıyla hayat buluyor. Fenâ fi’l ihvân, senin hissiyatına maya olacak. Mıknatıs gibi kardeşlerin ruhu ile imtizaç edecek. Eğer bu olmazsa, enâniyet, gurur, rekâbet gibi hissiyatlar ortaya çıkar. Kıskançlık mikrobu ve illeti devreye girer. Bu durumda kaybeden olacaksın. Hasâret-i azîmeye dûçar olabilirsin. Bediüzzaman’ın “Onun için […]

Sohbette insibağ ve in’ikâs vardır

Sohbette insibağ ve in’ikâs vardır Risale-i Nur sohbetleri hem ilimdir, hem marifettir, hem huzurdur, hem zikirdir, hem de fikirdir. Sohbet-i Resulullah, iksir-i mânevîdir. Bu mânevî te’sir Risale-i Nur sohbetlerine de in’ikas etmiştir. Çünkü sohbette insibağ ve in’ikâs vardır. Sohbetler hayt-ı nurânîdir. Bizleri tâ asr-ı saadete rapteder. Risale-i Nur’un yolu da hem sahabe mesleği, hem de […]

Nur Talebeleri’nin hizmet mefkûresi

Nur Talebeleri’nin hizmet mefkûresi  “Meziyetin varsa hafa türâbında kalsın; tâ neşvünema bulsun.”(Lemaat) Bu hizmet-i Kur’âniye ve imâniyede gizli kahramanlar var. Onlar bilinmek ve görünmek istemezler. Anadolu’nun sinesinde saklı bir cevher gibi şahs-ı mânevî içinde mestur vaziyetteler. Çok konuşmazlar, ortaya atılmazlar. Onlar simalarından ve hallerinden bellidir. Onlar hizmetin lokomotifi veya taşıyıcı kolonlarıdır. Sadece hizmetin yükünü taşırlar. […]

Risâle-i Nur’a hizmet etmek

Risale-i Nur’a hizmet edebilmek… Risale-i Nur hizmetinin neticesi maddî olarak görmek arzu edilebilir. Fakat bu arzu doğru değildir. Pekâlâ, Risale-i Nur hizmeti nedir? Vazifeni yapıp vazife-i İlâhiye’ye karışmamaktır. Bizim vazifemiz hizmettir, muvaffak olmak bu vazifeye dâhil değildir. O, vazife-i İlâhiye’ye bakar. Birisine Risale-i Nur’u anlattın. Eğer o anlatmanda ihlâs varsa, işte hizmet odur. O an, […]

Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftun olmak lâzım

Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftun olmak lâzım Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Risale-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var. Ben bir hiçim. Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır, Kur’ân’dan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur’ân’ındır. Şahsımla Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nur’a aittir. Risale-i Nur’un neşrindeki harika muvaffakiyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir.”[1]İşte […]