Uhuvvet Rûhu ve Şahs-ı Mânevî

Uhuvvet ruhu ve şahs-ı mânevî

Uhuvvet; fenâ fi’l-ihvân ruhu ve tefâni sırrıyla hayat buluyor. Fenâ fi’l ihvân, senin hissiyatına maya olacak. Mıknatıs gibi kardeşlerin ruhu ile imtizaç edecek. Eğer bu olmazsa, enâniyet, gurur, rekâbet gibi hissiyatlar ortaya çıkar. Kıskançlık mikrobu ve illeti devreye girer. Bu durumda kaybeden olacaksın. Hasâret-i azîmeye dûçar olabilirsin. Bediüzzaman’ın “Onun için bazan şiddetli ikaz olunuyorsunuz.”[1] Dediği nokta burası olmalıdır. Bu vaziyet Risale-i Nur mesleğine münafidir.

Bir çarkın veya cıvatanın, fabrikanın heyet-i mecmuası itibariyle yerinden çıkması fabrika için büyük bir cinayettir. Bu vaziyet fabrikanın başına gelebilecek en vahim arızadır. O fabrikanın bütün hasılası ve neticesi ademe gidiyor. Fabrika duruyor, semere veremiyor. Hadise küçük fakat netice ve zarar çok büyüktür. Fabrikada o çarkın vazife yerinden çıkması, şahs-ı mânevîden beklenen neticeyi zedeliyor. Kâinatta her şey kemâlini ve güzelliğini uhuvvetten almış. Uhuvvet rabıtası bir zincirin halkaları gibi şahs-ı mânevînin kemâlini ve tamâmını netice veriyor. Kâinat simasında, arz simasında, insan simasında teanuk(birbirine sarılma), tecavüb(birbirine cevap verme), tesanüd(dayanışma) hakikatleri, hepsi uhuvvet ve şahs-ı mânevînin rabıtalarına müşahhas misallerdir. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinden beklenen hâsıla, hidayet-i ammedir. Çünkü Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi sefine-i hidayettir. Ümmet-i Muhammediyeyi(asm) sahil-i selamete taşıyan yegâne âmildir.

Ahirzamanda Kur’ân kemal-i şaşâa ile hükmedecek. Hâkim, hakaik-ı Kur’âniye ve imâniye olacak. Bediüzzaman bu müjdeyi vermiş. İşte bu semerenin fabrikası Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsidir. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi, sefine-i hidayettir, nasih-i ümmettir. İşte şahs-ı mânevîsinin bu semereyi vermesi için ruh; sırr-ı uhuvvettir. Onun için Bediüzzaman, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini bölmek isteyenlere ve zarar verenlere kesinlikle müsamaha ile bakmıyor.

Bugün Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinin talebelerinden istediği hizmet, uhuvvetin fedâisi olmaktır. Uhuvvet rabıtaları ile mürtebit olmaktır. Nur talebeleri, uhuvvetin hukukunu Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi içinde en ehemmiyetli bir hukuk bilmelidir. Uhuvvetin sırrı, şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip onun hissiyatıyla yaşamaktır. Risale-i Nur hizmeti, uhuvvet-i İslâmiye cihetinde bir uhrevî kardeşliktir. Onun için Risale-i Nur şâkitleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi’l-ihvan mesleğinde fâni oluyorlar.

Risale-i Nur dairesinde uhuvvetin hukuku kâinatın ömrü ile alakadar. Melekût âlemindeki âlem-i İslâm’ın ittihadı ile alakadar bütün zatlar; en ehemmiyetlisi “mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden o meclis-i muhteşem” nur talebelerinin uhuvveti ile alakadarlar. Uhuvvetin hukukunu yaşamak bize vacip derecesinde elzemdir. Bu hukuk bizden iki şey istiyor:

Birincisi: Hâl. Bu hâl, bizde tefâni ve mahviyet olarak nüksedecek. Fabrikanın çarkı lisân-ı hâliyle ne diyor? Davada fâni oldum, gâyede fâni oldum, vazîfemde fâni oldum! Bu ruh, fenâ fi’l ihvân ruhudur. Nur talebeleri de Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinde fâni olmalıdır.  

İkincisi: Fiil: Fiil ise, ittihad istiyor. O ittihadın neticesi olarak imtizac, o imtizacın neticesi olarak tesanüd meydana geliyor ki; Risale-i Nur’un en büyük kuvveti tesanüttür.  

Ayette: “Müminler birbirinin kardeşidir.”[2] diyor. “Kardeş” kelimesinin mânâsında mezc ve imtizac var.  Mesela; nesebi kardeşlikte anamız bir, babamız bir… Bu fazla önemli değil ama din kardeşliği, dava kardeşliği ki, bu kardeşlik ebedî refakattir. Ebedî refikin oluyor. Ebediyen o mânâ ölmüyor. O kardeşlik mânâsı cennette dahi devam ediyor.(Nurdan İlhamlar)

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Lemalar, s.401

[2] Hucurat Suresi:10

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir