Fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî

Fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî

Bir başka kapanması gereken kapı da ben bilirim, benim fikrim güzeldir, bu işi benden başkası bilemez, benim düşüncemden daha isabetli fikir yoktur türünden, fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsîolarak da tarif edilen şahsî tasavvur ve hayâlî kuruntulardır. Bu maniye karşı da insanlar adedince kabiliyetler olduğu, herkesin bir düşüncesi olabileceği, farklı fikirlerden istifade etmenin insana çok büyük kazançlar sağlayacağı, istişare ve meşveret etmenin fikirleri daha çok geliştireceği, bencil bir anlayış olan ben modunun farklı fikirlerin çarpışması ve müzâkeresi ile kırılacağı ve her halükârda insanın kazançlı olacağı düşüncesi ile insan kurtulabilir. Bu noktada şu hakikat hiç unutulmamalıdır. “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.”[1]

Fikri infirâdî ve tasavvur-u şahsî, her şeyi yalnız kendi açısından değerlendirmek ve kendi nefsi ve menfaati noktasından hareketle diğer insanlardan ayrılığa düşmektir. Bu düşünce bir menfaati elde etmek uğruna yapılabildiği gibi, hak taraftarı olma hassasiyetinden de kaynaklanabilir.  Bu nedenle insan o fikirde ısrar eder. Bu da âlihimmet sahibi olmaya- yani insanların menfaati için kendi menfaatini terk etmeye- zıd kötü bir haslettir. Çünkü hakikati taharri edip ortaya çıkaran meşveret ve şahs-ı mânevî ruhuna muvafık değildir.

Zaman zaman fikr-i infirâdîye müptela zatlar ehl-i hamiyet zatların karşısına çıkar. Biz yerine ben bilirim konumunda görünürler. Bu insanlar kendi fikrinde ısrarcıdır. Her meseleye müdahil olmayı, her konuda kelâm serd etmeyi severler. Başkalarını hatalı, kendilerini isabetli ve istikametli bilirler. Herkes aldanan ve aldatılan, fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî sahibi zatlar kendilerini aldanmayan, gayet zeki ve kabiliyetli addederler. Tek adam, tek görüş, tek düşünce, tek düze onların vazgeçilmez emareleridir. Cesaretli, kırıcı, ısrarcı ve tahakküm edici sıfatlar taşırlar. Kolay kolay biz ruhuna sahip olamazlar. Şahs-ı mânevînin dahi aldandığını düşünebilirler. Bir nevi aldanan ve aldatılanların ikaz edicileri olarak kendilerini vazifeli bilirler.

Bediüzzaman fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsînin insanın âmâlini dağıttığını ifade eder. Bu hastalığa dûçar olanlar ferdî hareket edip, cemâat ve şahs-ı mânevî ile imtizaç edemediği görülmüştür. Zaman zaman fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî, salâbet ve sadakat ile iltibas edilir. Kişi şahsi mizacını meşrulaştırmak için böyle bir yolu tercih edebilir. İnsanların gayret ve himmetini söndürür. İnsanın âmâlinin dağıtıldığı nokta da burasıdır.

Hâlbuki  fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî hastalığı zihniyet-i inhisârdır. Tek görüştür. Başka fikirlere itibar etmemektir. Biz biliyoruz ki “Zihniyet-i inhisâr, hubb-u nefisten gelir.”[2] Tek başına olmak fikri, istişâresiz iş yapmaktır. Bir şeyi sâdece kendine mal etmek fikri ve hodgâmlıktır. Başkasını noksan görüp kendi şahsî ve fevrî fikrini beğenmektir. Risale-i Nur hizmetleri açısından bu fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî geçersizdir.

Risale-i Nur hizmetlerini gaye ve maksad edinenlerin, fikr-i infirâdî ve tasavvur-u şahsî kapısını kapaması lâzımdır. Bu mâniayı aşmakla ancak yola devam etmek mümkündür. Onun için Nur Talebeleri şiddetle ikaz olunurlar. ‘Ben’ değil, ‘biz’ demek bir zorunluluktur.   

Netice olarak; Nur Talebeleri “medenî-i bittab’ olduğundan ebna-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramağa mükellef olan insanın âmâlini dağıtan fikr-i infiradîve tasavvur-i şahsî”[3] mânialarını aşarak şahs-ı mânevî içinde hizmet edebilirler.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Buhârî, Mağâzî, 35

[2] ESDE(Lemaat), s.689

[3] Eski Said Dönemi Eserleri(Münazarat), s.299

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir