Giriş Bediüzzaman Said Nursi, âlem-i İslâm adına müstakil siyâsetin ölçülerini Risale-i Nur’da göstermiştir. Âlem-i İslâm’ın müstakil bir siyâset takip etmesini, bu siyasi prensiplerin Kur’ânî, ahlâkî ve insanlığın ortak değerlerini gösterdiğini anlıyoruz. Adalet, hürriyet ve kanun hâkimiyeti Bediüzzaman’ın Kur’ânî siyaset prensiplerinin üssül esası olduğu görülüyor. Bu prensiplere siyâset-i âliye-i İslâmiye prensipleri olarak bakıldığı bir hakîkattir. Bediüzzaman, […]
Âhirzamanda Âilenin Genç Ferdi
Âhirzamân müddeti uzun bir zaman dilimidir. Biz bir faslındayız. Fitne ve fesâdın en şiddetli olduğu bir zaman aralığının adıdır âhirzamân. Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş. Bir kısım rivayetlerin işaretiyle bu meş’um asır beşer tarihinin en dehşetli fitne ve fesadının yaşandığı bir asır olarak görülüyor.
Kör hissiyât-ı insâniye
Kör hissiyât, âkıbeti görmeyen nefsin bir şubesidir. Mecâzî nefs-i emmâre olarak da bilinen ‘şuursuz kör hissiyât’ aklın ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor. İnsanın nebâtî, hayvânî, insânî ve mü’min olmak üzere dört mertebesi bulunur. Bu nedenledir ki insan nebâtî cismâniyeti cihetiyle ve hayvânî maddeliği itibâriyle bu iki mertebenin de özelliklerini taşır. Kör hissiyât aynı zamanda […]
Temelluk/Dalkavuk
Temelluk; dalkavukluk, yaltaklanmadır. Yaranmak için yağcılık yapmaktır. Hâl-i hazır medeniyet, riyâya, şan-ü şeref ismini takmış, adamı da şahıslara dalkavukluk yapıp mürailik(ikiyüzlülük) ettirdiği gibi, milletler ve unsurlara da riyâkâr ve tasniatçı(düzmece-uydurmacı) kılmıştır. Müslüman asla temelluk edemez, mürailik yapamaz, tasniatçı ve dalkavuk olamaz. Çünkü “Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.”[1] Bedîüzzamân Saîd Nursî bütün hayatında, şan ve şöhretten, […]
Temellük
Temellük; sahiplenme, mülk edinme, bir şeyi kendine mâl etmedir. Haddini aşarak, kendine ait olmayan şeyleri kendine mal eden kişi temellük etmiş olur. Temellük, hakkı olmayan bir şeyi kendi nefsine isnad eder. Hâlbuki bir kimse bir başkasının ilmini ve keşfiyatını temellük edemez. Eğer etse, onun aleyhine ikâme-i dâvâ etmek, bütün memleketlerde cârî olan bir kānundur. İnsan, […]
Taassub
Taassub/Muta’assıb Kur’ân’da taassub “Cahiliyye taassubu”[1] (hamiyyetü’l-câhiliyye) olarak geçer. Taassub; şiddetli ve aşırı bağlılık göstermek, körü körüne bağlanmak olarak bilinir. Bir şeye delilsiz ve ispatsız, taklîden tabi olmaktır. Ayrıca taassub,bir nevi aşırılıktır, cehâlet ve ihâtasızlıktan çıkar. Taassub, keşf-i hakîkate mâni bir fiildir. Dimâğın iltizâm mertebesinin neticesidir. Ayrıca “Vahşet ve cehâletten de husûmet ve taassub çıkıyor.”[2] Taassub, […]
Nifâk-Şikàk
Nifâk, münâfıklık olarak kabul edilir. Risale-i Nur’da da “Nifâk ve münâfıklık, muzır bir yalancılıktır.”[1] şeklinde tarif edilmiş. İslâm Ansiklopedisi’nde de nifâk, münâfık kelimesi altında izah edilir. Nifâk; Münâfık: “Küfrünü gizleyerek kendini mü’min gösteren veya imânla küfür arasında bocalayan kimse anlamında”[2] yazılmış. Öyleyse kalbinde nifâk olan kimselere ‘münâfık’ denilmektedir.
Tama’
“Kânaat eden aziz olur; tamahkâr (açgözlü olan) aşağılanır.”[1] sözü İktisat Risâlesi’nde yerini almıştır. Bedîüzzamân Münâzarât’ta “Lillâhilhâmd ve lâ fahr…[2] İhlâs niyetini ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tama’ ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum.”[3] ifadelerine yer verir. Tama’, açgözlü olmak, şiddetle, hırsla istemektir.
Hodbîn, hodgâm, hodendiş…
“Ey fahre meftun, şöhrete müptelâ, medhe düşkün, Hodbînlikte bîhemtâ(eşşiz), sersem nefsim!”[1] *Hodbîn, yalnız kendi çıkarlarını düşünen, bencil insanların gösterdiği özelliktir. Hodbîn adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin hususiyetler taşır. *Hodgâm,kendini düşünen, kendi gamını çeken, diğergâm olmayan demektir. “Hodgâm insan, bilmediği şeye düşman olduğu gibi, yetişmediği şeye de zıttır.”[2]