Âfâktan Enfüse Tefekkür

ÂFÂKÎ TEFEKÜR
1.   Âfâkî malûmat, yani hariçten, uzaklardan alınan malûmat, evham ve vesveselerden hâli olamıyor.
2.   Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme.
3.   Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.
4.   Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin.
5.   Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır.
6.   Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır.
7.   Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder.
8.   İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.
9.   Evet ben, Hülasatü l-Hülasa yı okuduğum zaman, koca kainat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfat ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakin ile iz an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. (Mesnevî-i Nuriye)
 
ENFÜSÎ TEFEKKÜR
1.   Tefekkür gafleti izale eder.
2.   Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor.
3.   Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap.
4.   Amma, bizzat vicdanî bir şuura mahal olan enfüsî ve dahilî malûmat ise, evham ve ihtimallerden temizdir.
5.   Binaenaleyh, merkezden muhite, dahilden harice bakmak lâzımdır.
6.   Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin.
7.   Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat i ve şuhudi ve iz ani bir vicdan, bir itminan, bir İmân ile o sıfat ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki aynasında hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikiyi kazanır ve  hakiki bir manasını anlar.
8.   Evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsi ve afaki ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüside, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar.
9.   Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok ali ve kıymetli olan İmân ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler.
•   Biri: Kitab-ı kainatı mütalaa ile, Ayetü’l-Kübrâ ve Hizbü n-Nuriye ve Hülasatü l-Hülasa gibi afaka bakmaktır
•   Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakin derecesinde vicdani ve hissi, bir derece şuhudi olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvete bakar.

Yukarıya tasnifini yaptığımız âfâkî ve enfüsî tefekkür açıklamaları Mesnevi-i Nuriye’den alınan bahislerdendir. 

Bizler Risâle-i Nûr Külliyatına muhatap olan insanlar olarak gelişen hadîselere zâhirî bakıştan dahâ çok enfüsî bakış olan hikmet noktalarına bakmamız gerekiyor.Bu nedenle de Kur’ân’î ve Tevhidî bir bakış açısı olan mânâ-i harfî bakış ile hâdiselere bakmalıyız. Âfâkî ve içtimâî hadiseler nedeniyle nazarlar enfüsten âfâka dağılıyor. O zaman “Asla Rücû Etmek” ve nazarlarımızı “Âfâktan Enfüse” döndürmek zorundayız. Gelişen hâdiselerin hikmet cihetlerini mânâ-i harfî bakış ile tahlil etmek durumundayız. Çünkü kâinatta zerreden kürelere kadar hiç bir fiill tesadüfî değil Allah(cc)’ın irâdesi ve kudreti ile vukû bulmaktadır. Ancak ihtiyârî kader boyutunda umûmî musîbetlerde insanların kadere fetva verdirmeleri vardır. Çünkü umûmî musîbetler umûmun hatasından ileri gelir. İçtimâî ve âfâki hadîseler başı boş değildir elbette ki. Üstad;”Kâinatta tesadüf yoktur.(M.N.)” der. Bu hadîseleri sorgularken isyan ederek değil de hikmetlerini anlayarak izah etmek durumundayız.

Bir diğer hadîse ise sebeplere takılmamaktır. Çünkü sebepler Allah’ın kudretine bir perdedir. Hem de tenteneli bir perdedir. Allah’ın icraatına ve kudretine ortak değillerdir. Perdeler arkasında Allah(cc)’ın irâdesini ve kudretini görmek ve anlamak zorundayız.Kâinattaki hadîselere bu asırda yegâne çözümü Ku’ân’ın ve sünnet-i Resulullah’ın(asm) bir dersi ve mânevî bir mucîzesi olan Risâle-i Nûrlarla bulabiliriz. Bizler de daha çok Risâle-i Nûrlara yoğunlaşır ve önceliğimizi Risâle-i Nûrları verirsek isâbet ederiz inşâallah.Ancak önceliğimizi Risâle-i Nûrları almaz ve âfâkî hadîseleri alırsak nazarlarımız kesrette dağılır ve kesret âlemi bizi boğabilir.O zaman kesretten vahdete dönmek için Risâle-i Nûr derslerine zarûrî derecede ihtiyacımız vardır.

Âfâkî malûmatlar,dünyaya âit sıradan ve öncelenmesi gerekmeyene bilgilerdir.Üstadın ta’birince hariçten ve de uzaklardan alınan bilgiler insanı vehimlerden, vesveselerden ve de şüphelerden alı koyamıyor ve insanın en önemli vazîfesi olan kalb dairesindeki devamlı ve ebedî hayatı kazandıracak ubûdiyet ve duâdan geri tutuyor.Bu hâl her mü’minin bizzat müşahede ettiği ve de özellikle bu asırda muzdarip olduğu bir durumdur.Hadise-i âlem buna en önemli delildir.
İnsan mahiyeti itibarıyla her bir hadise ile alakalı ve ilgilidir.Çünkü insanın ruhuna derc edilen duygulara fıtratça sınır koyulmamıştır.Ancak şeriatlarca bu had ve sınır koyulmuş ve insan irâde-i cüziyyesi ile teklif ile mükellef kılınmıştır.

Cenab-ı Hak, insana verdiği cüz-ü ihtiyarî ile ihtiyarî fiiller alemini kesbiyle teşkil etmeye insanı mükellef kılmış.
İnsan ruhunda emanet olarak ekilen gayr-ı mütenahi tohumların sulamak ve neşvünemalandırmak için de beşeri teklifle mükellef kılmıştır.Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşvünema bulamazdı.

Evet, nev-i beşerin ahvâline dikkatle bakılırsa görülür ki,
ruhun mânen terakkisini,
vicdanın tekâmülünü,
akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır;

vücut veren, tekliftir;
hayat veren, Peygamberlerin gönderilmesidir;
ilham eden, dinlerdir.

Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı.(İşârâtü’l-İ’câz)

İşte insan Âfâkî malûmatlara dalar ise bu malumatlar onu boğar ve malayaniyat onun hayatına h3akim olur.İnsan mahiyetindeki isti’dadlarını inkişaf ettiremez.

Öyleyse “âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme.” uyarısına dikkat etmeliyiz.

Yoksa “Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.” ihtarı bize çok önemli bir hakîkatı gösteriyor.

Bizle “âfâkî tefekkürde ise icmâlî yapalım ki, vahdete kavuşalım.Âfâkîtan çok enfüsî tefekkürü yapmalıyız.Aksini yaptığımız takdirde, kesret âlemi fikrimizi dağıtır.Zarar eder ziyana uğrarız.

Eğer ki âfâka devam eder ve onu öncelersek bizleri şu tehlikeler bekliyor.

Evham bizi havalandırır, enâniyetin âlemimizde kalınlaşır.Gafletimiz kuvvet bulur, bizi tabiata kalb eder.Ve böylece bizi dalâlete ulaştıran kesret yolunu ihtiyar etmiş oluruz.

Enfüsî tefekkür; iç dünyamızla ve âlemimizle ilgili, nefis ve beden dâiresinde yapılan tefekkürdür.Enfüsî tefekkürü nefsimizde tafsilatlı olarak yapabiliriz.Böylece kesretten vahdete çok çabuk ulaşabiliriz.

Enfüste yapacağımız tefekkür evham ve gafletimizi dağıtır.Bir iç muhasebe yaparak ve rabbimizi en yakından tanıyarak marifetullah yollarına çok keskin ve kolay bir şekilde ulaşmamızı sağlar. Bir nev’i kısa bir marifetullah minhacıdır.

Enfüsî tefekkürde dikkat, inceleme, tedkik etme melekeleri artar ve evham zulümatı âlemimizden dağılır.

Böylece kendi âlemimizde ve nefsimizde yapacağımız enfüsî tefekkürde derinden derine ve teferruatlı bir bir tefekkür yapabiliriz.Çünkü fikir dağılmaz,kesret âlemi insanı boğamaz.Enâniyet kalınlaşamaz ve insanı yutamaz,gaflet ise kuvvet bulamaz.Böylece vahdete kavuşan kul öncelikle Rabbini bulr,bilir ve itaat etmeye başlar.

Bu nedenledir ki enfüsî ve iç âlemimizde ve nefsimizde yaptığımız tefekkür vemalumatlar temizdir,arızasızdır ve vehimlerden de mahfuzdur.

Öyleyse merkezden,muhite,yakından uzağa bir metod olan enfüsten afaka tefekkür bir nev’i sünnetullahtır.Sağlam ve doğru bir yol ve istikamettir.

İnsan nefsî(enfüsî) tefekkürü tafsilatlı,âfâkî tefekkürü ise icmalî yaparsa vahdete yaklaşmış olur.Zaten insanın gâyesi de vahdete ulaşmak ve Allah’ın marziyatı doğrultusunda kendisine emanet olarak verilen cihazatlarını nemalandırmaktır.

Bu yol ise enfüsten âfâka,kesretten vahdete,merkezden muhite olan sünnetullah yolu olmalıdır.

Bâkî ÇİMİÇ

“Âfâktan Enfüse Tefekkür” için 1 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir