Bedîüzzamân’ı ve Risâle-i Nûr Külliyatı’nı Bütün Kabûl Etmek

Bedîüzzamân Hazretleri’ni Beşinci Şua, On Dokuzuncu Meseledeki “Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dâirelerde icraatları olduğu gibi.”[1] olan vazîfelerinin bütününe yükümlü olduğuna inanarak kabul etmek gerekir.

Ayrıca Bedîüzzamân Hazretleri’ni ” Âhirzamânın en büyük fesâdı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranî…[2]” özelliklerinde olarak bilmek ve kabul etmek gerekiyor.

Hem Risâle-i Nûr Külliyatı eserleri için Bedîüzzamân Hazretleri şu ölçüyü koyuyor.”Risâletü’n-Nûr’un kitapları birbirine tercih edilmez. Herbirinin kendi makâmında riyâseti var. Ve bu zamanı tenvir eden bir mucîze-i mânevîye-i Kur’âniyedir.(Kastamonu Lahikası)” Böylece Risâle-i Nûr Külliyatını bütün olarak kabûl etmek bir zarûrettir. Çünkü her bir Risâle-i Nûr eserinin çok büyük vazîfesi vardır. Meselâ; Münâzarât’ta “Elhâsıl: Şu kitap, tarafımdan cevap, onların cânibinden sual etmek vazifesiyle mükelleftir. Hem de siyaset tabiblerine, teşhis-i illete dâir hizmet ile muvazzaftır.[3]” denilmektedir.

Bir de Bedîüzzamân Hazretleri’nin hayatının üç dönemini da tespit ve kabûl etmek gerekiyor. “1. Eski Said Dönemi(1922’ye kadar olan dönem), 2.Yeni Said Dönemi(1922’den 1949’a kadar olan dönem), 3.Üçüncü Said Dönemi(1950’den 1960’a kadar olan dönem.) Şu gelen cümle de Bedîüzzamân Hazretleri’nin Üçüncü Saîd Dönemine geçisini göstermektedir. “Afyon hapsinden sonra Üstad-kendi tabirince-bir nevi Üçüncü Said olarak görünüyordu.[4]”

Bir diğer dikkate almamız gereken husus ise şudur. Bedîüzzamân Hazretleri’nin yukarıdaki hayat safhalarında te’lîf etmiş olduğu tüm eserleri bir bütün olarak “Risâle-i Nûr Külliyatı” olarak kabûl etmek ve bu eserleri birbirine tercih etmemek ve her bir eseri kendi makâmında riyâsete lâyık kabûl edip öyle muhatap olmak gerekir.

Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri 1950’den sonra Eski Saîd eserlerinin ihtârâtla Külliyata dahil etmiştir. Buna işaret olarak Emirdağ Lâhikası’nda şu ifadeler vardır.

“İşarât-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviyede, “Altmış dörtte Risâle-i Nûr te’lîfce tamam olur.” Demek o tarihten sonra, yalnız îzâhât ve haşiyeler ve tetimmeler olacak. Bu münasebetle iki nokta ihtar etmek kalbime geldi.

İhtar edilen ikinci nokta: Madem Arabîce altmış dörde girdik, işaret-i gaybiye gelmesiyle Risale-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumî tarihi olsa, daha iki senemiz var.

Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve tehir edilen risaleler kalmış.

Meselâ, Otuzuncu Mektup ve Otuz İkinci Mektup ve Otuz İkinci Lem’alar gibi ehemmiyetli mertebeler boş kalmış. Kalbime ihtar edilmiş ki: Eski Said’in en mühim eseri ve Risale-i Nur’un Fatihası, Arabî ve matbu olan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, Otuzuncu Mektup olacak ve olmuş. Eski Said’in en son telifi ve yirmi gün Ramazan’da telif edilen, kendi kendine manzum gelen Lemeat Risalesi Otuz İkinci Lem’a olması ve Yeni Said’in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zahir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua Otuz Üçüncü Lem’a olması ihtar edildi.

Hem Meyve, On Birinci Şuâ olduğu gibi, Denizli Müdafaanamesi de On İkinci Şuâ ve hapiste ve sonra Küçük Mektuplar Mecmuası On Üçüncü Şuâ olması ihtar edildi.

Ben de aziz kardeşlerimin tensiplerine havale ediyorum. Demek birkaç mertebede kapı açıktır; bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.[5]”

Bu tespitlerden sonra şu değerlendirmeyi yapabiliriz. Bedîüzzamân Hazretleri’nin hayatını üç devre olarak ve Risâle-i Nûr Külliyatı’nı da Eski Saîd, Yeni Saîd ve Üçüncü Saîd dönemleri eserleri olarak bütün kabûl etmemiz gerekiyor. Risâle-i Nûrlardan îmânî, i’tikâdî, islâmî, içtimâî ve siyâsî bütün sorularımıza cevaplar bulabiliriz. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri, Müceddid-i Âhirzamân’dır. Öyleyse öncelikle ümmetin, sonra da bütün beşeriyetin ihtiyaçlarını Eczane-i Kur’ânîyeden tefsîr etmiş ve çözüm yolları göstermiştir. Geriye O’nu okumak, anlamak, kabûl etmek ve en önemlisi de tatbîk etmek kalıyor. Bizim gâye-i hayâlimiz ve vazîfemiz de bu dürûs-u Kur’âniye olan hakîkatleri muhtaç olanlara yetiştirmektir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

——————–

[1] Şualar,5.Şua, 19.Mesele

[2] Yirmi Dokuzuncu Mektup

[3] Münazarat,1998,s.20

[4] Tarinçe-i Hayat,Isparta Hayatı

[5] Emirdağ Lâhikası (1) – Mektup No: 20

“Bedîüzzamân’ı ve Risâle-i Nûr Külliyatı’nı Bütün Kabûl Etmek” için 1 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir