Bediüzzamân’ın Mardin hayatı

Bediüzzaman Mîrân aşîret reîsi Mustafa Paşa ile yaşadıklarından sonra bir sene[1]ye yakın Cezire(Cizre) ve civarında kalır. Bir süre sonra “Nusaybin’e ulaşır. Birkaç gün sonra Mardin’e geldi.”[2] Mardin’e gelmeden önce Birinci Meşrutiyet ilân edilmiş, herkesin dilinde meşrutiyet ve hürriyet dolaşıyordu. Molla Saîd de bu sohbetlere bigâne kalmıyor, katılıyor ve fikir beyan ediyordu. Böylece siyâsî hâdisâtla da iştigâl etmeye başladı. Özellikle hürriyete, İslâmiyet namına sahip çıkıyor, “İmân ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet”[3] diyerek muhalif olanlara karşı meşrutiyeti ve hürriyeti şerîat nâmına savunuyordu. Mardin’e geldiğinde “Mardin uleması muarazaya kalkışırlarsa da, muvaffak olamazlar. Evlâtları yaşında olan Genç Saîd’de harika bir şekildeki ilmî kudreti görünce, kendilerine Üstâd kabul ederler. Abdurrahman Nursî’nin hazırladığı Terihçe-i Hayat’ta “Mardin’de Cemaleddin-i Efgânî’ ve Tarîkat-i Senûsî’ye mensub iki dervişle tanıştı.”[4]ifadesi yer alır. Târihçe-i Hayat’ta ise “Bu esnada, Mardin’e gelen iki talebeye tesadüf etti. Bunlardan birisi, Cemaleddin-i Efgânî’ye mensup olup, diğeri Tarîkat-i Senûsî’yeden idi. Bunlar vasıtasıyla hem Cemaleddin-i Efgânî’nin mesleğine, hem de Tarîkat-i Senûsî’ye aşinalık peyda etti. Molla Saîd çok genç yaşta iken siyâsî hayata atılır, vatan ve millete hizmete başlar. İlk hayat-ı siyâsîyesi Mardin’de başlamıştır.”[5] ifadelerine yer verilir.

Bediüzzaman Saîd Nursî’nin Mardin’de geçirmiş olduğu hayat devresi ile ilgili birinci elden bilgiye kardeşinin oğlu Abdurrahman Nursî tarafından yazılan ve yayınlanan “Bediüzzaman’ın Târihçe-i Hayatı’’ adlı 1335(1919) yılı basımı eserle ulaşıyoruz. Ancak bu eserde de Bediüzzaman’ın Mardin’de geçirmiş olduğu devrede yaşanan hâdiselere ve sürgün olayının detayına ilişkin târih bilgilerine ulaşamıyoruz. 1958’de Nur Talebeleri tarafından yayınlanan Târihçe-i Hayat’ta da, adı geçen eserdeki bilgiler hiçbir ilâve yapılmadan aynen aktarılmıştır. Her iki eserde de Bediüzzaman’ın Mardin’e geliş târihi belirtilmemiştir. Abdülkadir Badıllı tarafından hazırlanan üç ciltlik ‘Mufassal Târihçe-i Hayat’ta ise, bu târih 1895 olarak kayda geçmiştir. Bizce de Badıllı’nın tesbit ettiği târih daha sağlıklıdır. Çünkü Risâle-i Nur Enstitüsü’nce yapılan en son araştırmada Bediüzzaman’ın doğum târihi 1878 yılı olduğuna göre ve Mardin’e 16 veya 17 yaşlarında geldiğine göre, geliş târihi 1894 veya 1895’tir.[6]

Bediüzzaman Hazretleri Mardin’de bir derece ahvâl-i âlem ve dünya siyâsetiyle, hatta Osmanlı memleketindeki ikinci meşrutiyet ve hürriyet inkılâbının mukaddemesi vesaire ile de meşgul olmaya başlar. Hayatının bu safhasını Münâzârat isimli eserinde, bir suâl münâsebetiyle şöyle anlatır: “İnkılâbdan on altı sene evvel[7] Mardin cihetlerinde, beni hakka irşad eden bir zata rast geldim. Siyâsetteki muktesid mesleği bana gösterdi. Hem, ta o vakitte meşhur Kemâl’in ‘Rü’yâ’[8]sıyla uyandım.”[9] Böylece kendi ifadesiyle de siyâset-i âlem ile iştigâl etmeye başladığı görülür. Özellikle “siyâsetteki muktesid mesleği” bana gösterdi denilen şahıs Cemaleddin-i Efganî Hazretleri’ne mensub olan derviş zattır. Bu derviş zat,  hocası veya Üstâdı olan Cemaleddin-i Efganî’nin “siyâsetteki muktesid meslek” ile ilgili düşüncelerini Bedîüzzamân ile paylaşmış olmalı. Zaten Cemaleddin-i Efganî’nin  İttihad-ı İslâm fikrinde selefi olarak kabul eden ve doğru fikirlerine sahip çıkan Bedîüzzamân Hazretleri, Cemaleddin-i Efganî Hazretleri’ne mensub olan bu derviş zatın, hocasından aldığı fikirlerini kendisiyle paylaştığında bu fikirleri de kabul ederek “Siyâsetteki muktesid mesleği bana gösterdi.” şeklinde ifade buyurmuş olmalıdır.

Bu yaşanan hadiselerden sonra Bediüzzaman’ın “Mardin’deki hayatı hâdiseli geçiyordu.“[10]Bunun üzerine bir mutasarrıfın[11] pençe-i kahrıyle elleri bağlı, taht-el hıfz Bitlis’e nefyedildi.[12]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Bediüzzaman, Cizre’de bulunduğu zamanlar, sene Hicri 1311-Miladi 1894 idi ki, yaşı onyedi.

[2] Abdurrahman Nursî; Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s.22-23.  

[3] Eski Saîd Dönemi Eserleri(Münâzarât), 2013, s.293

[4] Abdurrahman Nursî; Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s.22-23.  

[5] Târihçe-i Hayât,2013,s.72

[6] http://www.yeniasya.com.tr/enstitu/bediuzzaman-in-mardin-hayati-1_157544

[7] “İnkılâb’dan 16 sene evvel” -şâyet 16 sayısında bir kitâbet veyâ baskı hatâsı yoksa- 1892’lere geliyor ki, hayât seyrindeki gidişâta pek uymuyor.. Herhâlde, “yaklaşık 16 sene evvel” olmalıdır. Burada, A. Badıllı’nın tesbîtini hatırlamakda fayda var –sayı büyük değilse de-:Çok kere Üstâd Hazretleri böyle küsûrâtı nazara almadan büyük bir rakam söyler.(Mufassal Târihçe-i Hayâtı, 1998, s.184.)

[8] Bir de; Rü’yâ, Türkçe.. Üstâd Mardin’de iken henüz Türkçe bilmiyor! Acabâ, “Kemâl’in (Rü’yâ)sıyla uyandım” derken “Rü’yâ”nın ana fikri olan “Hürriyet” mefhumu kastedilmiş olabilir mi?

[9] Bedîüzzamân Saîd Nursî; Eski Sa‘îd Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, 2009, s.288.

[10] Abdülkadir Badıllı; Bedîüzzaman Saîd-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı, İttihad Yayıncılık-1998, Cilt-1, s.122

[11] Selânikli Mehmed Enis Efendi.

[12] Abdurrahman Nursî; Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s.23. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir