İHLÂSIN ŞARTLARI

İhlâs İslâmiyetin bir esâsıdır. Rızâ-i ilâhi cihetinde Kur’ân’ın ders verdiği hükümler ve kudsî hakîkatlere ait harekât ve a’mâl ihlâstan sudûr etse ve insanın hâl dili mânen Kur’ân’ın ayetlerini okusa ve yansıtsa o vakit İslâmiyetin bir esâsı olan ihlâs, hakîki mânâsını ve şartlarını bulmuş olur.

İhlâs, kullukta harîka sadâkat ve fevkalâde metânettir. Hizmet-i Kur’ânîyede ve vazîfemizde mağlûp da olsak, kuvve-i mânevîyemize ve hizmetimize noksanlık gelmeden devam edebilmektir. O noktada kanaat etmektir. İhlâs, güzel ahlâkın esası ve rûhudur. Hizmet-i dînîyenin mukâbilinde dünyada birşey istenilmemesidir. İhlâslı insan, aldatmayan, özü-sözü bir olan, ilmiyle a’mel eden kişidir.

İnsan ihlâs vasıtasıyla, şirk-i hafîden ve riyâ ve tasannu gibi rezâilden halâs olur; tezkiye-i nefis vasıtasıyla nefs-i emmârenin ve enâniyetin tehlikelerinden kurtulur. “O vakit, âzamî ihlâs ki, hiçbirşeye âlet olmayacak; hem vazîfe-i İlâhiyeye karışmamak için kader-i İlâhî(1) ”cihetiyle hakkımızda verilen hükme teslim olmaktır. “İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rızâ-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazîfe-i İlâhiyeye karışmamalı.(2)” Bedîüzzamân bu cümlede ihlâsı kazandıran amellerin ön şartlarını belirliyor.

İhlâs Risâlesi’nden de biliyoruz ki haksızlar dahi haksız dâvâsında ihlâslı olabiliyor. “Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.(3)” cümlesi bunu gösteriyor. Buradaki kazanılan kuvvet haksız bir dâvâdaki kuvvettir. Bu kuvvetten Allah razı değildir. Allah’ın razı olacağı kuvvet emr-i ilâhi ile hak dâvâda yapılan hareket olmalıdır. Bu nedenle de yine Bedîüzzamân “Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır.(4)” demiştir. Yirminci Lem’a’da ise şu ifâdeler de önceki cümleyi izah etmektedir. “Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.(5)” Önemli olan emr-i ilâhiyeyi yerine getirmekte ihlâslı olabilmektir.

On Yedinci Lem’a’da ise gelen cümleler meselemize güzel bir izah olur.”Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rızâ-yı İlâhîye bakar. Ubûdiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır.(6)” Öyleyse şöyle diyebiliriz. Biz amellerimizde ve harekâtımızda ihlâsı kazanmak için öncelikle o hareketimizi sırf emr-i ilâhi olduğu için yaparız. Başka ön şartları Allah’ın emrinin önüne koymayız. Yaptığımız hareketin ve amelin neticesinde ise Allah’ın rızâsını beklemek ve O’nu razı etmek niyeti ile yapacağız. Neticesinde ne dünyevî ve ne de uhrevî bir şart koşmayacağız. Bu meselenin bir diğer ciheti de vazîfe-i ilâhiyeye karışmamaktır. Biz sadece ve sadece emr-i ilâhiye için a’mâl yaparız ve neticesinde ise Allah’ın rızâsını ararız. Allah o amelimizi ve hareketimizi kabul eder veya etmez, razı olur veya olmaz, cennete koyar veya koymaz noktalarını düşünmeden o a’mâli yapmak durumundayız. Çünkü bu noktaları düşünmek ve karışmak bir nev’i Rabbimizi tecrübe etmek olur. Bu hâl ubûdiyete uygun değildir. Çünkü biz kuluz Allah ise Rab’dır. Biz mahkûmuz Allah ise hâkimdir. Bizim, rabbimizi imtihan eder konumda itham etmeye hakkımız yoktur.

Şu gelen noktalar da bu meselemize bakmaktadır: “Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: ‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?’ diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: ‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’ diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rubûbiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubûdiyete münâfidir. Madem hakîkat budur; insan kendi vazîfesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazîfesine karışmamalı.

Öyleyse, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazîfeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.(7)” İhlâs bir nev’î kalbin a’mâlidir. Allah’ın kullarından beklediği en önemli davranıştır. Allah insanın niyetine ve o niyeti kendi rızâsı için yapılıp yapılmadığına bakar. Allah’ın rızası ise ilâhi emirlerinin sadece emrettiği için yapılmasına bakar. Allah’ın emri için yapılan bir hareketin neticesini ise kul Allah’ın rızâsına bırakır. Emr-i ilâhi için yapılan fiilin neticesi rızâ-i haktır. İhlâsı kazandıran hareketimizin bir diğer şartı da yapılan fiillerimizin Allah’ın vazîfesine bina etmeden yapmamızdır. Ya’ni vazîfe-i ilâhiyeye karışmamak. Esasında bizler kul olarak bu cümledeki noktalara tamamıyla uygun hareket edebilirsek kulluğumuzun en önemli vazîfesini yerine getiriyor oluyoruz.

Mesela, iblisin hayatında bu noktalardan müthiş bir kırılma ve isyan görüyoruz. Böylece kovulmuş ve lanetlenmiş bir konuma düşüyor İblis. Yüce Rabbimiz hikmeti gereği insandan beklediği neticeler var. Bu nedenle Hz.Adem (as)’i yaratıyor ve tâlim-i esmâ ile o neticelerin inkişâfını istiyor. Böylece Hz.Adem(as)’e bütün eşyânın ismini öğretiyor. Dahâ sonra ise meleklere ve İblise Âdem’e secde emrini veriyor. Meselenin teferruatı çok ancak konumuza bakan ciheti şöyledir. İblis Yüce Allah’ın emri karşısında kendince maslahat ve üstünlük arıyor. Ben ateşten Âdem ise topraktan yaratıldı ben ondan üstünüm diyor. Bir nev’î tekebbür ve enâniyet ile bir secde gerekecekse o secde bana yapılmalı şeklinde hatalı bir duruş yapıyor. Ya’ni emr-i ilâhiyenin önüne şartlar koyuyor ve o şartlarında emr-i ilâhiyeden üstün olduğunu düşünüyor. İşte bu hareket onu lanetlenmekten ve kovulmaktan kurtaramıyor.

Kulluğun gereği emr-i ilâhiyenin yanında üstünlük ve maslahat aramadan teslim olmak ve inkîyad etmektir. Bu hareket ihlâsın ilk aşamasıdır. Çünkü ortada Allah’ın emri için yapılan bir hareket vardır. Neticesinde ise ön şart aranmaz ve aranmamalıdır. Bu hâl kulluğun gereği ve duruşudur. Neticede ise sadece yapılan a’mâlin kabul edilir umudu kula yetmelidir. Yoksa mutlaka kabul edilir ve edilmelidir şeklinde kesin bir beklenti ise vazîfe-i ilâhiyeye karışmak olur. Bu ise yine ihlâsı kazanmanın yolunu kapatabilir.

DİPNOTLAR: 1.Emirdağ Lahikası,2006,s:848 2.Lem’alar,2005,s:323 3.Lem’alar,2005,s:393 4.Lem’alar,2005,s:393 5.Lem’alar,2005,s:374 6.Lem’alar,2005,s:321 7.Lem’alar,2005,s:320

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[email protected]

“İHLÂSIN ŞARTLARI” için 1 yorum

  1. Aydınlandı kalbim.Rahmana secdedir en yakın yerim.Göz yaşlarım sel olsada aksa,bu garip neylesin.Tek çaremiz,tek umudumuz,Rabbimiz.

Nazım ÇİMİÇ için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir