Risâle-i Nûr’da Muallimler

Üstad Bedîüzzamân Hazretleri,Dindar öğretmenlere çok ehemmiyet verirdi. Eserlerinde muallimler hakında îzâhatlar yapmıştır.Şöyle ki;

“Âlimlerden sonra muallimler risâleye ihtiyaçlarını hissetmeye başladıklarını çok emâreler var. Bir emâre budur: İstanbul’da din konferansında okumak niyetiyle Âyetü’l-Kübrâ risâlesini istemeleridir.Madem Risâle-i Nûr, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risâle-i Nûr ‘a yapışıyorlar.(Emirdağ Lâhikası)”

Hattâ Ankara Darülfünunundaki ve İstanbul Darülfünunundaki kıymettar gençlerin Risâle-i Nûr’un esâsâtını, bu vatan milletinin saadetine bir vesîle olduğunu bilmeleri ve pek çok muallimler, hamiyet-i milliye ve vataniye ve haysiyet-i ilmiye cihetiyle Risâle-i Nûr’a kemâl-i iştiyakla alâkadar olmaları, ( Emirdağ Lâhikası)

“Hadsiz şükrederim ki, Risâle-i Nûr’un hakîkî sahipleri olan müftüler, vâizler, imamlar, hocalardan mânevî kahramanlar meydana çıktılar. Şimdiye kadar Nûrun fedakârları gençler, mektepliler,muallimler idi. Bin bârekâllah, Ethem, İbrahim’ler, Ali Osman’lar ehl-i medresenin yüzlerini ak ettiler, çekingenliklerini cesarete çevirdiler.( On Dördüncü Şua)”

Mekteb-i fünunda ve ulum-u İslâmiyede gayet müdakkik ve kıdemli mualimlerden Hasan Feyzi’nin,( Tarihçe-i Hayat – Afyon Hayatı)

Gelen kısmda da Son şahitlerde Bayrak YÜKSEL ağabeyin Üstadın muallimler hakkında söyledikleri vardır.

“Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu. ‘Şu zamanın dindar bir muallime eski zamanın velileri nazarı ile bakıyorum, çünkü eski zamanda dinî terbiye ebeveyne verilmişti, bu zamanda o vazife muallimlere verilmiş, muallimin iyisi çok iyi, fenası da çok fena. Çünkü masum çocuklar muallimlerine çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse iyiyi de fenayı da çekerler.

Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya âlay-ı illiyyinde veya esfel-i safilindedirler. Ortası yok’ derdi.

“Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu. ‘Eğer vaktim olsa, hergün dindar bir muallime on altın lira veririm. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklara şefkat cihetiyle alâkadarım’ derdi. Muallimlere ders verirken merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misal verirdi ve ‘Sizleri de onlar gibi kabul ettim’ derdi. Hem, ‘Mustaf Sungur’un okuması mânâ-yı ismîden mânâ-yı harfi hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti’ derdi.(Son Şahitler,Cilt:3-Bayram Yüksel’in hatıraları)

Şimdi de Yeni Asya Gaztesi Yazarlarından Sami CEBECİ ağabeyin konu ile alakalı yazından bir bölüm vardır.

“Gençleri dalâlete düşmekten kurtarıp, hidayet yolunda yürümelerini sağlamak için özellikle öğretmenlere çok büyük vazife düşüyor.

Bir hamur gibi gençleri istediği şekle getirmek onların elinde. Öğretmenlik mesleğinin bu vasfından dolayı Bedîüzzamân “Bu zamandaki muallimler ya minarenin tepesinde veyahut kuyunun dibindedir, ortası yoktur” diyormuş.

Nur Risâlelerindeki tahkikî iman dersleriyle gençlerin imanlarını kuvvetlendiren, onlara güzel ahlâkı, vatan sevgisini, anne ve babaya itaati, büyüklere hürmet, küçüklere sevgi ve şefkat etmeyi öğreten öğretmenler elbette minarenin tepesindedirler.

Yetmişli yıllarda bir il veya ilçeye tayin olan bir öğretmen, sıfırdan orada bir hizmet başlatır, onlarca gencin mânen kurtuluşuna vesile olurdu. Çoğu hizmet mahallerinin temelini öğretmenler atar, sonradan gelenler bayrağı daha yukarılara taşırdı. Esnaf, memur, emekli ve öğrencilerden meydana gelen hizmet elemanları, o mahaldeki insanlara mânen nokta-i istinat olurdu.

Maddî ve mânevî imkânların geliştiği zamanımızda bu tarz hizmetlere daha fazla ihtiyaç var. Çünkü, teknolojik vasıtalar âdetâ gençliği yutuyor. Haram keyif ve eğlencelere sürüklüyor.

Halbuki, Üstadın dediği gibi “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var.” Günahın nihayeti inkâra kadar gidebilir. Günahlara bulanmış ve tiryaki olmuş insanları kurtarmanın bir tek yolu var. O da, haram lezzetlerin içindeki Cehennem azabını andıran mânevî elemleri gösterip hissini mağlup etmektir. Nur Risâleleri doğrudan bu metodu takip etmektedir.

Evet, ilk ve orta dereceli okullardan mezun olup, belli bir alt yapı kazanarak üniversiteye gelen öğrenci kardeşlere her zamankinden fazla ihtiyaç var. Bu konuda Anadolu ayağa kalkmalıdır. Yeniden hizmete başlıyormuş gibi heyecan duymalıdır. Gençlik hizmetlerinin lokomotifi öğretmenlerdir. Onlardan daha fazla gayret bekliyoruz. Hizmet bizden, netice ise Allah’tandır.(Sami CEBECİ-Yeni Asya;03.10.2007)”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir