Teblîğ ve Hizmet

1. Öncelikle Risâle-i Nûrların kendi nefsimizde ma’kes bulmasına gayret edelim. Önce kendimizi merkeze almaya çalışalım ve “Kendi nefsini ıslâh etmeyen başkasını edemez” hakîkatı gereğince enfüsten sonra afaka geçelim. 2. Risâle-i Nûr hakîkatleri bizim ekvalimizden önce ahvalimizde izhâr edilmeli ve bir meyvenin olgunluğu nasıl dışına yansımış ise bizlerin de Risâle-i Nûr hakîkatleri ef’alimize ve etvarımıza yansımalıdır. […]

İsm-i Nûr, Temsîlât ve Risâle-i Nûr

“Saîd Nûr ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdetâ Asr-ı Saadette hissediyor. Yüzleri nûr, içleri nûr, dışları nûr… Hepsi huzûr içindeler. Temiz, ulvî, sonsuz birşeye bağlanmak; her yerde hâzır, nâzır olana, Âlemlerin Yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdâ’lısı olmak… Evet, ne büyük saâdet![1]” Bu tesbîtler Osman Yüksel Serdengeçti’nin Tarihçe-i Hayat’taki mektubundandır. Evet, hakperest […]

İhlâs Kalbin Amelidir

İhlâs bir rûhtur ve kalbî bir ameldir. Rab ile kul arasındaki intisâbdır. Bu sırdandır ki;”Niyet bir rûhtur. O rûhun rûhu da ihlâstır.” der Bedîüzzamân Hazretleri. Niyetlerimizi de hayatlandıracak ve canlandıracak olan sır ihlâstır. Risâle-i Nûr Külliyatında hiçbir Risâlenin girişinde “On beş günde bir okunmalıdır.” İhtârı yapılmadığı halde İhlâs Risâlesinin girişinde “Bu Lem’a lâakal her on […]

Risâle-i Nûr’daki Bazı Kelimeler

Risâle-i Nûr’da öyle ifâde ve kavramlar vardır ki, sosyal hayatta kullandığımız zaman sanki yanlış kullanılmış gibi algılanmaktadır. Hatta bu ifâdeleri ilk duyanlar şaşkınlıklarını gizleyemiyor, hatalı kelime ve cümle kullandığımızı imâ eder bir duruş ve söz ile karşılık veriyorlar. Meselâ, “Onların şu edepli muâmele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden…”1, “Onda dahi hayır görmediğim için ön […]

Bedîüzzamân’ın Ferâgati

Ferâgat; hakkından isteyerek vazgeçmedir. Hak ettiği bir hakkı Allah rızâsı için fefâ edebilmektir. İşte böyle bir kahramandır Bedîüzzamân! O’nun tek dâvâsı vardır Allah rızâsı! O îmân dâvâsı uğruna hem dünyasını hem de âhiretini fedâ etmiştir. “Zaten ibâdet, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rızâ-yı İlâhî ve emr-i Rabbanî için yapılır. (Emirdağ Lâhikası)”

“Ene”den “hüve”nin tebârüz etmesi

“Hayat-ı insâniyenin vezâifinden biri de, kendi cüz’î sıfatlarını, şuûnatını, Hâlıkın küllî sıfatlarını, şuûnatını fehmetmek için bir mikyas yapmaktır.[1]” “Öyle ise, nefsindeki ene’yi yırt, Hüve’yi göster.[2]” Ene ve enâniyet birbirine yakın iki kavram. Ene ben, enâniyet ise benlik, kendini beğenme, bencillik, egoistlik olarak lügatlerde îzâh ediliyor. Belki de eneden enâniyet tebârüz ediyor. Halbûki “ene”den “hüve”nin tebârüz […]

Zindânda Unutulan Yûsuf (as)

Sebeplerin Te’sîri Yoktur Sebeplerin te’sîri olmadığını, kudretin perdeleri ve ilânatçıları olduklarını biliyoruz. Eğer bizler, Allah rızâsından önce esbâbdan netice beklemeye yönelirsek, bunun bizlere bir ceza olarak döneceğine dair bir kıssa ile devam edelim. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf (as)’un başından geçen ibretli hâdiseler anlatılır. Kısaca böyle bir kıssayı hatırlayacak olursak, sebeplere teşebbüsün ilerisinde sebeplerden icraât ve […]

Bismillâh Her Hayrın Başıdır

Bismillâh bir intisaptır, bir bağlanmadır. Düşünelim ki çölde seyahat eden iki adam biri padişahın ve reisin adını alsa, diğeri almasa. Padişahın adını almayan gururlu adam uzun seyahatinde ne tür sıkıntılar çekeceği, ne tür meşakkatlere gireceği herkesin malumudur. Ancak bir padişahın ve reisin adını alan bahtiyar kişi her yerde O padişahın unvanı ve ismi ile gezdiğinden […]

Fıskın mâhiyeti ve menşeî

Fısk, Bakara Sûresi’nde: ”O fâsıklar ki, Allah’a verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler arasında riâyet edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesâd çıkarırlar”1 şekliyle geçmektedir. İnsanlar, “kuvve-i gadabiyenin galebe ve tecâvüzüyle tecâvüz ederek ahkâmın terkiyle zulüm ve fıska düşmüşlerdir. Zulüm ve fıskta hasîs ve hayırsız bir lezzet görüldüğünden, onlardan nefis teneffür (nefret) etmez. Kur’ân-ı […]