“Ben hakikati arıyorum…”

Bazı insanların farkı, simalarındadır. O tebessüm eden yüzde tecelli eden müşfik isimler nazar-ı dikkati hemen celbeder. Bu fıtrî bir hâldir. İnsanın simasındaki halis tebessüm ve fıtrî ahval, ikinci bir niyet ile o fıtrîlikten çıkar ve ferasetli nazarlar bu hâli hisseder. İşte 9 Ağustos 2020 tarihinde Rabbimin rahmetine kavuşan makbul bir kul olduğuna kanaat-i kalbim ile mülaki olduğum kıymetli yeğenim Makbule de bu hasbî, kalbî ve fıtrî tebessümü hiç simasından eksik etmedi. Yakın ve uzak onu tanıyan her insan ondaki bu hasbiliği ve fıtrî müşfikiyeti defaatle dile getirdi. O, gönüllerde yer etti ve kalblerin sultanı oldu. Ne mutlu ona.

Anadolu insanı genelde zaten hasbidir. Fedakâr ve cefakârdır. Hile ve hurda bilmez. Bu fıtrî ahval ilim ile teçhiz edilince daha bambaşka bir vaziyet alır. Kıymetli yeğenim, meslektaşım, sırdaşım, nur yoldaşım İlahiyat mezunu ve İstanbul’da bir lisede Din Kültürü öğretmenliği yapıyordu. Şair yaş otuz beş yolun yarısı demiş, bir sene sonra vefat etmiş denilir ya; işte şairin yaş otuz beş dediği yaştaydı. Küçük yaştan beri farklıydı, herkes gibi davranmaz, sıradan olamazdı. İnsanların gönül teline dokunmayı başarır ve her gönülde bir taht oluşturur ve o tahtta otururdu. Okumayı ve araştırmayı çok sever, özellikle çok yönlü okuma isteğini açıkça ifade ederdi. Benimle hem yüz yüze, hem de telefon ve mesajlarla ilginç bulduğu noktaları paylaşır, fikirlerimi alırdı. Bir araya geldiğimizde konu döner dolaşır Risale-i Nur’a gelirdi. Risale-i Nur’a ayrı bir ilgisi ve muhabbeti vardı. Ancak bir eserle sınırlı kalmak istemediğini, çok yönlü ve eleştirel de olsa faklı kaynak ve kitapları okumak istediğini belirtir, özellikle “Ben hakikati arıyorum!” amca derdi.

“Ben hakikati arıyorum!” cümlesi benim âleminde çok makbul ve önemli olduğu için, yeğenime bir Külliyat hediye etmeye karar vermeme yetmişti. Çünkü aradığı hakikat Risale-i Nur’daydı. Risale-i Nur mesleği, zaten hakikatin tâ kendisi ve hakikat mesleğiydi. 2018 yılı ocak ayında yeğenime ilk defa göğüs kanseri teşhisi konulunca elbette hepimiz çok etkilendik. Hemen yapılması gereken yollara başvurarak ön tedaviler sonunda 12 Temmuz 2018 tarihinde İstanbul’da özel bir hastanede ameliyat yapıldı. Kısa süre sonra durumu düzeldi ve ağustos ayı içinde haneme ziyarete geldiğinde tekrar sohbetler başladı ve ben hazırladığım Orta Boy Risale-i Nur Külliyatı’nı yeğenime hediye ettim. Çok sevindi ve bu Külliyatı çok almak istiyordum dedi. Gözleri sevinçten nemlenmeye başladı ve bana muhakkak bu kitapların birine bir hatıra notu yazdırdı.

Yeğenim sağlığına kavuşmuş, tekrar mesleğine dönmüş ve bu arada Risale-i Nur’dan bazı kitapları okumaya başladı. Zaman zaman okuduğu kısımları bizimle paylaşıyor ve sorular soruyordu. Özellikle öğrencilerinin sorduğu “Dünyada haksızlık ve adaletsizlikler oluyor, Allah buna niçin müsaade ediyor?” türden sorulara cevap vermekte zorlandığını, onlara yazdığı cevapları bizimle paylaşıp tashih ve eklemeler istemesi Risale-i Nurlara olan muhabbet ve itimadını gösteriyordu. “Bediüzzaman şu kısımda böyle diyor, çok güzelmiş.” ifadelerini bizimle paylaşıyordu. Okumalar ve paylaşımlar bu minval üzere devam ederken en son sorduğu soru da ilginçti. “Amca, Risale-i Nur’da şehitlerle ilgili yerleri bana gönderebilir misin?” Biz de ilgili yerleri toparlayıp iletmiştik ki, bundan kısa bir süre sonra yeğenimden gelen haber hastalığın tekrarladığı ve metastaz yaparak karaciğer ve kemiklere sıçraması oldu. Elbette hepimiz çok üzüldük ve hemen gerekli bilgi ve tedavi yollarına başvuruldu. Ancak sebepler cihetiyle yapılacak fazla bir şey olmadığını öğrenince, yine de yapmamız gereken ne varsa yapmaya ve sebeplere sarılmaya devam ettik. Ancak 8 Ağustos günü gelen haberle tekrar İstanbul’a gittik ve 9 Ağustos sabahı yeğenin hakkın rahmetine kavuştu. Rabbim rahmet etsin, mekânı cennet olsun inşâallah. Rabbim okuduğu Kur’ân ilmini ve nurları kabrinde nur ve ahirette azık eylesin.

Külliyat muhtaç bir ele geçiyor

Yeğenim vefat etmeden bir gün önce âilesiyle birlikte geç vakitte evine gittik. Baktım bir sehpa üzerinde kalın kitaplardan birisi duruyor ve kanaatim bu kitabın Sözler olduğu yönünde. Kırmızı şerit baş kısımlarına yakın bir yerde durduğu için Haşir Risalesi’nde kalmış olabilir kanaati ile bakmayı sabaha bıraktık. Ancak sabah namazını kıldıktan hemen sonra hastaneden gelmemiz için telefon gelince apar-topar hastaneye ulaştık. Hastanede acı haberi aldık! Cenaze işlemleri tamamlanıp yeğenimi defnettikten bir hafta sonra tekrar İstanbul’a gidip eşyalarını ve diğer işlemlerini halletmek icap ediyordu ki, yeğenimin kardeşinden bir telefon geldi. “Amca, ablamın çok yakın arkadaşı Ebru hoca sizin ablama hediye ettiğiniz Said Nursi’nin kitaplarını almak istiyor. Size sormamı söyledi, ne dersiniz?” dedi. Ben de şahsen tanıştığım ve çok nazik ve hanımefendi bir eğitimcinin bu kitapları talep etmesinden çok memnun olduğumu, kitapları almasını söyledim. Gönlüm rahatlamış ve kendi isteğiyle kitapları talep eden bir muhtaç gönül karşımıza çıkarılmıştı. İstanbul’a gittiğimde evden eşyalar alınmış ve benim merak ettiğim kitap da kaldırılmıştı. Yeğenimin Sözler kitabının hangi sayfasında kaldığını öğrenememiştim. Aynı gün Ebru hocayla görüşmüş ve Külliyatın kendisine geçmesine çok memnun olduğumu, muhakkak o kitapları okumasını, çok büyük bir ilim kazanacağını ifade ettikten sonra Ebru hanım: “Hocam, ben Said-i Nursi’yi çok seviyorum ve bu kitapların tamamını inşâallah okuyacağım. Size söz veriyorum.” Dedi. Külliyatın böyle bir insana ulaşması bizleri memnun ve mesrur etti, Ebru hocayla vedalaştık.

Aklımız Sözler ve Cevşen’de

İstanbul’dan döndük ve yeğenimin şahsi eşyaları memlekete geldi. Eşyalar arasında kitapları inceleyen kız kardeşim telefon açtı ve “Ağabey, Makbule’ye hediye ettiğin Risale-i Nur’dan sadece Sözler var, gerisi nerede biliyor musun?” diye sordu. Kendisine durumu anlattım ve hemen kitaba bakmasını ve şeritin yerinin resmini çekip bana göndermesini istedim. İşte beklediğim ve aradığım cevap: Yeğenimin Sözler kitabında en son okuduğu yer Onuncu Söz, Haşir Risalesi. Aklıma Üstadın yeğeni Abdurrahman’ın eline Haşir Risalesi geçtikten sonra vefat etmesi geldi. “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun.” Kız kardeşime Cevşen ile ilgili sorduğum sorunun cevabı da şöyle: “Ağabey, Makbule Cevşen’den ölüm ile ilgili yerleri okumuş ve işaretlemiş, hepsine kâğıt koymuş.”

Söylenecek ve yazılacak çok detay var, ancak biz daha çok Risale-i Nur ve ölümün hakikati üzerine durmaya çalıştık. Rabbim böyle bir hastalığı ve çekilen çok ıstıraplı saatleri inşâallah mânevî âlemde boşa çıkarmaz. Rabbim hem yeğenimize, hem de bütün vefat eden akraba, dost ve önden giden nur kahramanlarına rahmet etsin. Sonsuz bir âlemde saadet-i ebediyede bizleri tekrar cennetinde kavuştursun inşâalah.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir