Asfiyâ, Etkıyâ, Ahfiya…

Asfiyâ, Etkıyâ, Ahfiya! Kimler bunlar? Elbette ‘Tabaka-i Ârifîn…’ Yani hakîkî Kur’ân şakirtleri. Allah’ın has ve hâlis kulları. Ebrâr olanlar.  Sâlih müminler. Allah’a itâatkâr kullar. “Bediüzzaman’da da Asfiyâ, Etkıyâ, Ahfiya mânâları cem olmuş. Âlem Bediüzzaman’ı Asfiyâ cephesiyle tanıyor. Asfiyâlar verâset-i nübüvvet nâibleridir. Bu asırda Asfiyâlar aranırsa kanâatim odur ki, nur dairesinde aranmalı. Etkıyâ mânâsının kıvamı da […]

Ruhta kemâlin tezahürü

Kalb, hayatın kaynağı ve makinesidir. Ruhun kalb içinde, ya da en evel kalb ile taalluku olduğuna ve ruhun taayyünleri kalb olduğuna káil olup hüküm eden büyük ulemadan Fahreddin-i Râzî’dir. Bediüzzaman da “Ruhun tekemmülâtına göre, merâtib-i muhabbet, merâtib-i esmâya göre inkişaf eder.”[1]demiştir.

Akleden Kalb

“Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri-sağduyuları) kör olur.”[1] Yukarıdaki âyet akleden kalbi açıkça ifade ediyor. Bediüzzaman da “Nur-u akıl kalbden gelir.” “Ziya-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver.”[2] tespitini yapıyor.

Ruhun anlama aleti: Akıl…

Akıl bir âlettir. Ruhun anlama âletidir. Bıçağın kesme âleti, metrenin ölçme âleti olduğu gibi. Hakkın hitâbını fehm için, bir âlet, bir vasıtadır. Aynı zamanda akıl, düşünme, anlama, idrak etme kábiliyetine sahiptir. “Akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar.”[1] Aklın, insanı hayvanlardan ayıran mümtaz bir meziyeti […]

Kâinata değişilmeyen talebe: Zübeyir Gündüzalp!

Zübeyir ağabeyin hayatı incelendiğinde Zübeyir Gündüzalp’in derûnî ruhundan, zengin kalbinden ve keskin aklından ihlâsa bürünerek çıkan sözlerinin âdeta bütün hücrelerinize birer ok gibi işlediğini ve sizi yeniden Risale-i Nur ve Üstad konusunda formatladığını hissedeceksiniz. “Ya Rabbi! Bu ne ihlâs, bu ne sadâkat, bu ne muhabbet, bu ne hürmet, bu ne âzim sabır, sebât ve metânet!” […]

Ahirzamanda Genç Olmak!

Ahirzamanda genç olmak! Ahirzamanda deccaliyet, materyalizm ve inkâr-ı ulûhiyet seli insanları almış sürüklüyor. Hem de sahili olmayan bir okyanusa doğru bu sürükleniş devam ediyor. Bekâsıyla ve ebedî hayatıyla beraber götürüyor. Öyle şefkatli, hamiyetli ve gayretli olmak lâzım ki, bu selin önüne geçilebilsin. Yoksa hasâret-i azime kaçınılmaz bir netice! Bu ahirzaman belâ-yı şedid olarak meş’um ve […]

İnsana verilen göz, kulak gibi iki büyük nimet

İnsana verilen göz, kulak gibi iki büyük nimet Cemiyette evham hastalığının asıl sebebi, televizyon ve sosyal medyanın celp ettiği habis ervâh olup, cemiyetin ve hanelerin sâkinlerini ruhen ve manen ifsad ediyor. Hayatın geniş dâiresinde olanlarla,  zaten bu mevzuhakkında konuşmak kolay değil. Risale-i Nur’un ölçüleri müvacehesinde olanlar dahi bu mevzuda ölçüyü kaçırmış durumda. Evet, müttaki’ olanlar, […]

İnsanlar Helâk Oldular…

İNSANLAR HELÂK OLDU… “İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”[1] hadis-i şerifi, ihlâs ne kadar İslâmiyet’te mühim bir esâs olduğunu gösteriyor. Demek ki insanlar helâkettedir. Ancak âlimler o helâketten kurtulurlar. Âlimlik de […]

Musîbetin Dili

İnsan musîbet karşısında; “Eğer sabretse, musîbetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibâdet hükmüne geçer.” Allah için sevenler, Kur’ân’a hâdim olmayı yürekten isteyenler, musîbetin büyüğünü dine gelen mesâib bilenlerdir “Musibet-ı dünyeviye, mü’min için, gaflet uykusuna dalmamak için tatlı ikazât-ı İlâhiye ve iltifatât-ı Rahmâniye hükmündedir.[1] Hayat musîbetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet […]