His ve Şerîat-i Fıtrîye

Bir çocuğu düşünün. Yakan sobaya yanaşıyor ve ateş onun çocuk oluşuna bakmıyor. Ve çocuk ateşe dokunur dokunmaz elini yakıyor. Böylece ateş çocuğa acımıyor ve merhamet de etmiyor. Çünkü şerîat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücûduna tâbi değildir ki, aklı olmayan birşeye tatbik edilmesin sırrı devreye giriyor.

Su boğuyor, ateş yakıyor ve bıçak kesiyor. Çocuk olması veya aklının olmamasına bakmıyor. Cârî olan şerîat-ı fıtriye bunu gerektiriyor. Mücâzatını galiben burada veriyor.

Çocuk yandıktan sonra ise bir daha o sobaya ve ateşe yanaşmıyor. Çünkü “O şerîatın hikmetleri kalb, his, istidâda bakar. ” Böylece çocuk bir his ve kalb ile ateşin yaktığına hükmediyor ve ondan uzak duruyor. Biraz daha büyüdüğü zaman zarar ve faydayı ayırmaya başlayınca istidâdları inkişafa başlıyor ve zararlı olan şerîat-ı fıtriye ahkamlarından kendisini muhâfaza ediyor.

Öyleyse şerîat-ı fıtriye ahkamının kâinattaki kânûnları eksere bakıyor. Hayvanat âlemindeki belgesellerde bu fıtrî dersleri müşâhede ediyoruz. Kâinatta böylece hiç bir şeyin tesâdüfî olmadığı ve irâde sıfatından gelen şerîat-ı fıtriye ahkamının da mücâzat ve mükâfatta cârî olduğunu görüyoruz.

Kendi yavrusuna şefkat eden bir kaplan veya aslan, bir yavru ceylana şefkat etmiyor. Kendi helal rızkı olan ölmüş hayvanları bulmak için çalışmamanın ve şefkatini sû-i istimâl etmenin cezasını bir avcının tüfeği vesîlesi ile ödüyor. Eğer şefkat onda olmasaydı kendi yavrusuna da acımayacak ve onun da parçalayacaktı. Öyleyse şerîat-ı fıtriye galiben bu dünyada cezasını veriyor ve aklın vücûduna tâbi değil Allah’ın koyduğu fıtrî kânûn ve irâdeye tâbidir.

İşte bu sırra binâendir ki Bedîüzzamân Hazretleri bue mes’eleye şöyle işaret etmiştir:

“Arkadaş! Mâsum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musibetlerde, beşer fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır. Yalnız, meşiet-i İlâhiyenin düsturlarını hâvi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değildir ki, aklı olmayan birşeye tatbik edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada bakar. Bunlardan husule gelen fiillere, o şeriatın hükümleri tatbikle tecziye edilir. Meselâ, bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı düşüp başı kırılırsa müstahak olur. Çünkü, bu musibet o muhalefete cezadır. Veya dişi bir kaplan, öz evlâtlarına olan şiddet-i şefkat ve himâyeyi nazara almayarak, zavallı ceylânın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra, bir avcı tarafından öldürülür. İşte, hiss-i şefkat ve himâyeye muhalefet ettiğinden, ceylâna yaptığı aynı musibete mâruz kalır. (Mesnevi-i Nuriye)

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir