Hz. Musa(as), ilme çok meraklıydı. “Ya Rabbi, kulların arasında benden daha fazla ilim sahibi olan varsa bana göster” diye duâ etti. Duası kabul edildi ve yolculuk başladı. Hz. Musa(as), kendisinden ilim öğrenmek ve tâbi olmak istediğini bildirdi. Hızır(as), yanında bulunmaya tahammül edemeyeceğini, iç yüzlerini bilmediği bazı durumlarla karşılaştıklarında sabırlı olamayacağını söyledi. Hz. Musa(as) ise sabredeceğini söyleyerek ona tabi oldu. Hızır(as), karşılaşacakları durumlarla ilgili olarak açıklama yapmadığı sürece kendisine soru sormaması şartıyla Hz. Musa’nın kendisine tabi olmasına izin verdi.[1]
Yolculuğa, gemiyle başladılar. Bir süre sonra Hızır(as), gemide bir delik açtı. Hz. Musa, “İçindekileri batırmak için mi gemiyi deldin?” diyerek ilk karşı çıkışını yaptı. Hızır(as) da, “Sen benim yanımda bulunmaya sabredemezsin demedim mi?” dedi. Bir süre sonra bir erkek çocuğa rastladıklarında, Hızır(as) çocuğu öldürdü. Hz. Musa, “Bir can karşılığında kısas olmaksızın suçsuz bir kimseyi mi öldürdün? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın!” diye çıkıştı. Hızır, “Ben sana, benimle beraber bulunmaya sabredemezsin demedim mi?” diye cevap verdi. İkinci kez ihtar edilen Hz. Musa, “Eğer bundan sonra sana bir şey soracak olursam benimle arkadaşlık etme. O zaman benden ayrılmakta mazur sayılırsın” dedi. Yolculuklarının sonuna doğru bir beldeye vardılar. Buradaki halk kendilerini misafir etmedikleri gibi, istedikleri halde yiyecek de vermediler. Buna rağmen, yıkılmak üzere bulunan bir duvara rast geldiklerinde, Hızır duvarı doğrulttu. Hz. Musa, “İsteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret alırdın” dedi. Hızır da kendisine, “İşte bu seninle benim ayrılışımızdır,” dedikten sonra olayların hakikatini anlattı.[2]
Hızır(as), yaptıklarının hikmetini açıklıyor
Gemiye zarar vermesinin sebebi, geçimlerini denizden sağlayan bir kısım fakirlere ait olduğunu ancak, arkalarından sağlam bulduğu her gemiyi gasp eden bir hükümdar olduğunu, gemiyi kusurlu hale getirmekle gasp edilmekten kurtardığını söyledi. Öldürdüğü çocuğun, mümin olan bir anne-babanın evladı olduğunu, kâfir tabiatlı çocuğun ileride anne ve babasını isyan ve inkâra sevk etmesinden korktuğu için onu öldürdüğünü söyledi. “Ve istedik ki, Rableri onlara huy temizliği bakımından daha hayırlı ve merhamet yönünden daha yakın bir evlat versin.”[3] Elmalılı M. Hamdi Yazır, çocukla ilgili şu yorumu yapar: “Yani oğlan göründüğü gibi masum (günahsız ve suçsuz) değildi. Buluğa ermiş, azmış bir kâfir idi ki, anasını babasını da küfür ve azgınlığının istilası altına almak üzere idi.”[4]
Hızır(as)’ın düzelttiği duvar
Hızır’ın(as) düzelttiği duvar ise iki yetim çocuğa aitti. Ayrıca altında, kendilerine miras kalan bir hazine vardı. Babaları sâlih bir kimse idi. Hızır(as) “…Rabbin diledi ki, onlar yetişkin çağa gelince hazinelerini oradan çıkarsınlar. Bütün bunlar Rabbinden bir rahmet eseridir; yoksa ben kendi reyimle yapmış değilim. İşte, sabredemediğin şeylerin açıklaması budur.”[5] diyerek sözlerini tamamladı.
Ledünnî ilim
Hz. Musa(as)’ın o hadisedeki vaziyeti ve vazîfesi dâire-i imkâna bakmaya müsait değildi. Onun için bazı şeylerin hakîkatini Hızır(as) bildiği halde, Hz. Musa(as) bilmiyor. Çünkü makámlar ve dâireler farklı. Hızır(as)’a, “hadiselerin iç yüzünü bilme” anlamına gelen “ledün ilmi” ihsan edilmişti. Ancak, yine de her şeyde Allah’ın izni ve ilmi dâiresinde hareket eder, o da kendisine bildirilenlerin dışında bir bilgiye sahip değildi. Hızır(as)’ın malumatı ledünnî bir ilim ile melekût âlemiyle ilgiliydi.
Abdülbâkî Çimiç
[1] Kehf Suresi/61-70
[2] Kehf Suresi/71-78
[3] Kehf Suresi 79-81
[4] Hak Dini Kur’an Dili, Sadeleştirilmiş 5.Cilt, İstanbul, s. 377
[5] Kehf Suresi 82