Hubb-u câh kapısını kapamak

Hubb-u câh kapısı:

İkinci kapanması gereken kapı; hubb-u câh kapısıdır. Hubb-u câh; makam sevgisi, rütbe ve mevki’ sahibi olma ve bunlara karşı gösterilen aşırı hırstır. Bu cihetle hubb-u câh mezmûm ve aşağılanan bir haslettir. Hubb-u câh, aynı zamanda makam ve itibar sahibi olma sevdasıdır. Bir insan bütün davranış ve ahlâkını bir makamı elde etmeye yâda insanlar nezdinde itibarlı olmaya odaklarsa, Allah için bir şey yapamaz hâle gelir. Yani riya ve gösterişten kendini kurtaramaz. Hatta o makamı insanlar karşısında saygın ve muteber olmak için istemeye başlar. Hubb-u câh ve nazarı kendine celbetmek, ruhî bir marazdır; menafi’-i hasise-i dünyeviyeden olan menfî bir haslettir. Buna gizli şirk de denir. Hubb-u câh zehiri, şan-ü şeref perdesi altında muhatabını işletmekte ve hasis bir çukura sürüklemektedir. Hubb-u câha meyil ve arzu bedbahtların bulanık bir havuzudur. İçine düşen o bulanık havuzdaki çamura bulaşmış olur.

Nur Talebeleri de hubb-u câh ile aldanabilir

Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Şeytan-ı ins, şeytan-ı cinnîden aldığı derse binâen, hizbü’l-Kur’ân’ın fedakâr hâdimlerini hubb-u câh vasıtasıyla aldatmak ve o kudsî hizmetten ve o mânevî ulvî cihaddan vazgeçirmek istiyorlar.”[1] Demek ki Nur Talebeleri de hubb-u câh vasıtasıyla aldatılabilir, o kudsî hizmetten ve o mânevî ulvî cihaddan vazgeçirilebilir. Çünkü insanın mahiyetinde süflî ve hasis hissiyat nevinden hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve şan ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmaya cüz’î, küllî arzu vardır. “Nasıl olur?” denmemelidir. Çünkü o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu hubb-u câh olan hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve şan ve şeref cihetine sevk edebilir. İnsanın çok tehlikeli bir damarı ki ehl-i dalalet bu damarı işletmeyi her daim hiç ihmal etmemiştir. Çünkü bu asır enâniyet asrıdır. Emr-i Peygamberî ile Âdem Aleyhisselamdan kıyamete kadar en dehşeti fitne ve fesâdın hüküm sürdüğü bir asırdır. Beşer târihinde emsâli bulunmayan bir zaman dilimidir.

Bediüzzaman talebeleri için endişe ediyor

Bediüzzaman’ın en çok korktuğum dediği desise hubb-u câhtır. “Ehl-i âhiret için bu his(hubb-u câh) gayet tehlikelidir.”[2]  Bediüzzaman, “Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından ehl-i ilhâdın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor.”[3] diye endişe eder. Hubb-u câh ehl-i imân için bir hile tuzağıdır. Nefsin talib olduğu riyâ ve hubb-u câh gibi her cihette zararlı ve zehirli haller, ibâdet perdesi altında dünyayı tahsil etmeye müteveccihtir. Öyleyse “Evvelâ rıza-i İlâhî ve iltifat-ı rahmanî ve kabul-i rabbanî öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü ve istihsanı ona nispeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-i rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-i rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez.”[4]

Hubb-u câhtan nasıl kurtuluruz?

Hubb-u câh yerine, Allah’a îmânın bir mânâsı olan rızâ-i İlâhî’yi nazar-ı dikkate almak zarûridir. Secaya-i âliye ve hubb-u maâlîye meftun olan Sahâbelerin mesleğiyle hareket eden Nur Talebeleri yüksek ve şerefli haslet olan hubb-u maâlî ile hizmeti esas alırlar. Bundan dolayıdır ki “Esâs-ı mesleğimiz; enâniyeti, hubb-u câhı, şân ve şerefi bırakmaktır.”[5] Risale-i Nur şakirtleri ‘hırs, garaz, hubb-u câh, şan, şöhret ve tama’ gibi menafi’-i hasise-i dünyeviyeden tamamen âzade ve uzak kalarak Kur’ân’ın bu asırdaki bir mu’cize-i mânevîyesi olarak hakîkî mânâsından tereşşuh etmiş bir eser ile hizmet ederler. Bu eserlere ve bu eserlerin şahs-ı mânevîsine sadakte demek gerekir!

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Mektubat, s.699

[2] Mektubat, s.699

[3] Mektubat, s.700

[4] Mektubat, s.700

[5] Müdafaalar, Isparta ve Denizli Mahkemesi [1944]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir