İttihâd-ı Muhammedî ismi tahsis ve tahdit kabul etmez

Bediüzzaman, “İttihâd-ı Muhammedî” gibi içinde mübarek ve kudsî isimlerin, tâbirlerin geçtiği teşekküllerin dünya işlerine ve siyâset cereyanlarına bulaştırılmasının, âlet ve tâbi edilmesinin zararlarını söylerken, bir yandan da, bu gibi mukaddeslerin umûmun malı olduğu ve cihanşümûl değerler taşıdığını her vesileyle nazara vermeye çalışmıştır. İşte, bu cihetle “İttihâd-ı Muhammedî” ruhunu da ihtiva eden “İttihâd-ı İslâm” ile ilgili izahları şöyledir: “Tekraren söylüyorum ki, İttihâd-ı İslâm hakîkatında olan İttihâd-ı Muhammedînin (asm) cihetü’l-vahdeti Tevhid-i İlâhîdir. Peyman ve yemini de îmandır. Müntesibîni (bağlıları), umûm mü’minlerdir. Nizamnâmesi, sünen-i Ahmediyedir(asm). Kànunu, evâmir ve nevâhi-i şer’iyedir. Bu İttihâd âdetten değil, ibâdettir. İhfa, havf; riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi, ittihâd-ı İslâmdır.”[1]  İttihâd-ı İslâm’ın, dolayısıyla İttihâd-ı Muhammedî’nin bütün mü’minlere şâmil olduğunu, bunun tahsis (ipotek) ve tahdit (sınırlama) kabul etmediğini dâvâ eden Bediüzzaman Hazretleri, Osmanlı tarihinde Sultan Selim’in de bu mânâdaki İttihâd-ı İslâmı hedef alıp tesis etmeye çalıştığını, kendisinin de “Sultan Selim’e biat etmişim. Onun İttihâd-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim.”[2] mânâsındaki bir İttihâda dahil olup ittiba ettiğini açıkça ifade eder.

İttihad-ı Muhammedî ismi umûmun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez

“İşittim, İttihad-ı Muhammedî (asm) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu ism-i mübareğin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim, bu ism-i mübareği bazı mübarek zevat (Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar) daha basit ve sırf ibadete ve sünnet-i seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyâsî cem’iyyetten kat-ı alâka ettiler, siyâsete karışmayacaklar. Lâkin, tekrar korktum, dedim: “Bu isim umûmun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez.” Ben, nasıl ki dindâr müteaddit cem’iyyete bir cihetle mensubum, zira maksatlarını bir gördüm; kezalik, o ism-i mübareğe intisap ettim.”[3] Ben zahiren buna(İttihad-ı Muhammedî Cem’iyyetine) teşebbüs ettim, iki maksad-ı azîm için:

Birincisi: o ismi tahdit(sınırlama) ve tahsisten halâs etmek ve umûm mü’minlere şümulünü ilân etmek; tâ ki, tefrika düşmesin ve evham çıkmasın.

İkincisi: Bu geçen musibet-i azîmeye sebebiyet veren fırkaların iftirakının tevhid ile önüne set olmaktı. Vâesefâ ki, zaman fırsat vermedi; sel geldi, beni de yıktı.

Hem derdim: Bir yangın olsa, bir parçasını söndüreceğim. Fakat, hocalık elbisem de yandı ve uhdesinden gelemediğim bir yalancı şöhret de maalmemnuniye ref oldu.”[4] Demek ki İttihad-ı Muhammedî Cem’iyyeti gibi umûmun hakkı olan ve inhisar altına alınmaması gereken hareketler sırf ibadet ve sünnet-i seniyye cihetinde teşekkül etmelidir. Yoksa bu ism-i mübareğin altında bazılarının bir yanlış hareketi o mübarek isme ve unvana zarar verir. Öyleyse o ismi tahdit ve tahsisten halâs etmek ve umûm mü’minlere şümulünü ilân etmek gerekiyor. Tâ ki, ehl-i îmânâ tefrika düşmesin ve evham çıkmasın. Ayrıca ehl-i îmân arasında musibet-i azîmeye sebebiyet veren grupların ayrılıklarını birleştirme ile önüne set olunsun.

İttihâd-ı İslâm olan İttihâd-ı Muhammedî

1909’da İstanbul’da kurulan İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyetinin bir siyasî Cem’iyyet şekline dönüştürülmesi yönündeki arzu ve çabaları fark eden Bediüzzaman, gerekli teşebbüslerde bulunmakta gecikmez. O zamanki gazetelerde (Volkan) neşrolan ve bilâhare eserlerinde de yer alan bu meyandaki bazı ifadeleri muhtelif risâlelerde yer almaktadır. İşte, Risale-i Nur’da geçen cihanşümûl mânâdaki İttihâd-ı İslâm ve İttihâd-ı Muhammedî tarifine dair söz ve izahların bir hülâsası: “…Hem de anlaşıldı ki, İttihâd-ı İslâm[5], umûm askere ve umûm ehl-i imâna şâmildir. Hariç kimse yoktur.”[6]  “İttihâd-ı İslâm olan İttihâd-ı Muhammedî (asm) dediğimiz vakit, umûm mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan İttihâd murattır. Yoksa, İstanbul ve Anadolu’daki cemâat murad değildir. Amma, bir katre su da sudur. Bu ünvandan tahsis (tekel, ipotek) çıkmaz. …Müntesibîni, umûm mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlemdir (asm).”[7]  “İttihâd-ı Muhammedî (asm) olan İttihâd-ı İslâm’ın efkâr ve meslek ve hakikatını, efkâr-ı umûmiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin; cevaba hazırız.[8]

“İttihâd-ı İslâm” ile İttihâd-ı Muhammedî” müşterek ve birbiriyle aynı mânâyı ifade ediyor. Bediüzzaman “İttihâd-ı İslâm” ile “İttihâd-ı Muhammedî”nin aynı manayı ifade ettiğini; Nurcuların hem “İttihâd-ı İslâm”, hem de “İttihâd-ı Muhammedî” içine dahil olduklarına şöyle temas eder. “Hem mânen eski İttihad-ı Muhammedîden (a.s.m.) olan yüz binler Nurcularla, eski zaman gibi farmason ve İttihatçıların mason kısmına karşı ittifakları gibi, şimdi de aynen İttihad-ı İslâm’dan olan Nurcular büyük bir yekün teşkil eder.[9] Ayrıca Ahrarlar ve İttihad-ı Muhammedî Cem’iyyeti’nden olanların da birbiriyle müttefik olduğunu “Eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği halde, az bir zamanda onları devirdiler. Onların müttefiki olan İttihad-ı Muhammedî (a.s.m.) efradının çoklarını astılar.”[10] sözleriyle ifade eder.

İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyyeti, 31 Mart Hadisesi bahane edilerek kapatılır. Bu Cem’iyyetin dindar üyelerinin çoğu Ahrar-ı Osmaniye Fırkası mensuplarıyla birlikte idam edilirler. İdamdan kurtulanlar ise, ağır hapis ve sürgün cezası ile cezalandırılırlar. Böylece Bediüzzaman’ın İttihâd-ı İslâm’ın bir mukaddemesi olarak görüp teşekkülünde üye listesinde bulunduğu İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyyeti’nin fiili ciheti akim kalmış olur. Bunda da muhakkak çok hikmetler vardır. İnşâallah gerçek mânâda İttihâd-ı İslâm’ın teşekkülü ve tesisinin tekrar tahakkuk etmesini Rahmet-i İlâhiye’den ümid ediyoruz.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Eski Said Dönemi Eserleri(Makalat),2020, s.57

[2] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfî),2020, s.125

[3]Eski Saîd Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2020, s.124

[4] Eski Saîd Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2020, s.125

[5] Volkan’da “İttihad-ı Muhammedî” olarak geçmektedir.

[6] Eski Said Dönemi Eserleri(Makalat),2020, s.79

[7] Eski Said Dönemi Eserleri(Makalat),2020, s.59

[8] Eski Said Dönemi Eserleri(Makalat),2020, s.57

[9] Emirdağ Lahikası-II, 2013, s.527

[10] Emirdağ Lahikası-II, 2013, s.527

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir