Kur’ân Ayı Ramazân-ı Şerîf’te Kur’ân

GAYBDAN GELEN RIZIKLARIN HAZİNESİ
”Kur’ân; şu âlem-i şehâdet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesi…” (Sözler, 2004, s. 589)

Burada da çok mühim izâhlar var. Şu şehâdet âlemi dediğimiz yaşadığımız ve gözümüzle gördüğümüz âleme envâ-i çeşit rızıklar gönderiliyor. Bu rızıklar âlem-i gayb dediğimiz gözümüzle göremediğimiz Rabbimizin hazîne-i gayb âlemlerinden gönderiliyor. Bu hâl bir nev’î çok muhtaç olan biz kullarına ve bütün mahlûkatına Rabbimizin sonsuz ikrâmları ve merhametidir. Allah bize acıyor ve merhâmet ediyor ve de iltifât ediyor. Bir nev’î ezelî ve sonsuz hazînelerinden bizlere muhtaç olduğumuz rızıkları gönderiyor. Çünkü O’nun (cc) hazîneleri sonsuz. Allah ganî ve sonsuz cömerttir. Bizlere kendini tanıttırmak, sevdirmek hem de bu tanıttırmaktan sonra şükrettirmek istiyor. Bunu yarattığı mevcûdat ve rızıklarla yapıyor.

Bizler de bizlere sonsuz hazînelerinden ihsan eden ve rızık veren Rabbimizi tanımalı ve O’na şükretmeliyiz. En mükemmel şükür ise namaz iledir. Çünkü namaz küllî bir şükür ve niyazdır. Ubûdiyet-i külliyedir.

İşte Kur’ân bizlere bu gayb âlemlerinden gelen rızıkları ve hazîneleri anlatıyor. Siz başıboş değilsiniz, buraya sizi gönderen başıboş bırakmamış ve sizi envâ-i çeşit rızıklarla donatmış ve besliyor size iltifât ediyor diye anlatıyor. Zaten bizim yaratılış gâyemiz de Rabbimizi tanımak ve O’na (cc) kulluk yapmak değil mi?

O zaman Kur’ân’ı okuyalım, O’nu dinleyelim, emirleri istikametinde yaşamaya gayret edelim inşâallah.

Gayb ve şehadetin dili
”Kur’ân; âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lisanı…” (Sözler, 2004, s:589)

Âlem-i şehâdetı, gözle görülen âlem, dünya, kâinât olarak biliyoruz. Âlem-i gaybı; görülmeyen âlem, göremediğimiz ve gözle müşâhede edemediğimiz âlemler olarak biliyoruz.

İşte Kur’ân hem gözümüzle gördüğümüz âlem-i şehâdet, hem de gözümüzle göremediğimiz âlem-i gaybın lisânı, dili, konuşmasıdır.

Kur’ân gördüğümüz ve göremediğimiz âlemleri bizlere anlatıyor, tılsımlarını ve sırlarını açıyor, esmâ lisânı ile bizlere dersler veriyor.
Ne mutlu o derslere kulak verenlere ve dinleyenlere.

HAZİNELERİN ANAHTARI
”Kur’ân; sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakâikin miftâhı…” (Sözler, 2004, s: 589)
KUR’ÂN, hâdiselerin satırları altında gizli ve saklı kalan hakîkatlerin ve hazînelerin anahtarıdır. Kâinatta her bir hâdise, Allah’ın esmâ hazîneleridir. Kıymettar esmâ mücevherâtının mânâlarını okumak için öncelikle o hazîneleri açmak gereklidir. İşte Kur’ân o güzel isimler hazînesinin anahtarıdır.
Bâzen bir anahtar hazîneden dâhâ kıymettardır. Çünkü hazîneyi açmak için anahtar çok önemlidir. Aynen öyle de Kelâm-ı Ezelî olan kitabımız Kur’ân-ı Azîmüşşan kâinatta gizli olan yüce Allah’ın tecellî-i esmâlarını ve hazînelerini açan bir anahtar hükmündedir.

ESMÂ HAZİNELERİNİN KEŞFEDİCİSİ
Kur’ân; zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazînelerinin keşşâfı…” (Sözler, 2004, s. 589)

Evet, Kur’ân yeryüzünde ve gökyüzünde gizli olan Allah’ın güzel isimlerinin ve mânevî hazînelerinin keşfedicisidir.

Esmâ-i İlâhiye, Allah’ın güzel isimleridir. Kâinat bu güzel isimlerin tecellileridir. Kur’ân mâdem kâinatı okuyor ve anlatıyor, öyleyse zahiren gizli olan Allah’ın güzel isimlerini keşfedip îzâh eden yine Kur’ân’dır. Kur’ân bu mânâda mükemmel bir kâşifdir.

Kur’ân-ı Kerîm hakkında Yedinci Söz’ün son kısmında gelen şu ifâdeler de hârîkadır: “Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nûr ile nûrlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakîkati gösteren ve nûranî hikmeti neşreden odur.” (Yedinci Söz)

GAYB VE ŞEHÂDET ÂLEMİNİN AÇIKLAYICISI

“Kur’ân; şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri…” (Sözler, 2004, s. 589)

Âlem-i gayb, görülmeyen âlemdir. Yani bizim şahit olduğumuz ve içinde yaşadığımız âlemin dışında olan ve göremediğimiz âleme âlem-i gayb diyoruz.

Âlem-i şehâdeti; gözle görülen âlem, dünya veya kâinât olarak tâ’rîf edebiliriz.

İşte Kur’ân, şu âlem-i gayb ve şehâdetin ve kâinat kitabının müfessiri, tefsiri, târif edicisi, izâh edicisi ve mükemmel olarak açıklayıcısıdır.

Müfessir, tefsir eden, izâh eden, anlayabildiği mânâyı söyleyen demektir. İşte Kur’ân gördüğümüz ve görmediğimiz âlemlerin müfessiri ve izâh edicisidir. Elbette ki Kur’ân’ın bizim anlayamadığımız cihetlerini Efendimiz (asm) ve onun (asm) neslinden her asırda gelen müceddidler tefsir etmişler ve bizlere îzâh etmişlerdir. Bunların en önemlilerinden bir tanesi ve asrımızın müfessiri Bedîüzzamân Saîd Nursî’dir. Tefsiri de Risâle-i Nûr Külliyatı’dır.

Çeşitli Dillerin Tercümesi

”Kur’ân; âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvî dillerinin tercüman-ı ebedîsidir.” (Sözler, 2004, s. 589)

Âyât-ı tekviniye; Yüce Rabbimizin kâinata koymuş olduğu kanunlardır. Biz bu kanunlara adetullah, sünnetullah, fıtrî şeriat veya kevnî şeriat da diyoruz.

Yüce Allah’ın kâinata koyduğu yaratılış kanunlarını okuyan, îzâh eden ve bize bildiren de Kur’ân’dır. Bu âyetleri çeşitli lisânlarla tercüme ederek Yüce Yaratıcımız Allah (cc) bize bildirmekte ve Efendimiz Hz. Muhammed de (asm) bu kâinatın fıtrî kanunlarını ve gizli hazînelerini Kur’ân’dan okuyarak hem yaşamış hem de bizlere okumuş ve tercüme etmiştir.

Öyleyse bütün ilimleri fen ve felsefe de dâhil, okumak ve anlamak için Kur’ân’a müracaat etmeliyiz. Kur’ân’ı anlamak ve bu ilimleri fehmetmek bizim için zor olabilir. Bu durumda da Efendimiz’e (asm) ittibâ etmeli ve onun her asırda veresesi (vârisi) hükmünde olan âlimlere ve müceddidlere uymalıyız ki Kur’ân’ın mütenevvi (çeşitli) ilimlerinden ve kâinatı okuyan tercümesinden mahrum kalmayalım.

Kâinatın tercümesi
“Kur’ân, şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesidir.” (Sözler, 2004, s. 589)
Kur’ân, şu büyük kâinat kitabının ezelde takdir edilen, Rabbimizin marziyâtı ve maksadının bir tercümesidir. Ezel; Allah’ın geçmiş, hâl ve geleceği ‘an’ olarak tuttuğu ve ‘an’ olarak hükmettiği câniptir.
Allah, ilm-i ezelîsinde kâinat için irâde etmiş olduğu bütün maksatlarını Kur’ân’da bildirmiş olduğundan o mukaddes kitabımız Kur’ân, kâinatın şifrelerini ve maksatlarını tercüme etmekte ve îzâh etmektedir.

Allah’ın kelâmı olan ve bütün varlıkların mânâ, mâhiyet ve vazifelerini açıklayan mevcûdâtın tercümesi hükmündeki olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu kitapla yüce Allah, büyük kâinat kitabının ezelî tercümesini yaparak bizlere bildirmiştir.

BÂKÎ ÇİMİÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir