Muhterem Şükrü Sevindik Hocama!

Kıymetli hocam, “Ölüm Yokluk Değildir” yazımızın bir paragrafını yazınıza konu yapmışsınız. Buna sevindim. Böylece sitemiz aracılığıyla da olsa bir hasbihâl etme imkânımız oldu.

Öncelikle belirtmek isterim ki faklılıkları fıtrî görüyor ve bir zenginlik addediyorum. Hele hele “Hem tesâdüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukûlden hakîkat tamâmıyla tezâhür eder. (Mektubat,2005,s:452)” sırrınca fikirlerin çarpışmasından hakîkat şimşekleri ve parlaklığı ortaya çıkar düsturuna inananlardanım. Onun için de farklılıklar toplumların fikirlerine katkı yapan çok önemli bir değerdir. Ancak düşüncelere pranga vurmadan, tahakküm ve taarruz etmeden, medenî ölçüler ve değerler içersinde fikirlerin çarpışması ve hakîkate hizmet etmesi düşüncesindeyim. Bu açıdan bakıldığında ülkemizde halen bu olgunluğa ve kemâle tam mânâsıyla eremediysek de bu yolla, en azında bu tür yazılar ve fikirlerle hizmet edebiliriz. Buna çok ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Yazımızın son paragraflarında bulunan “Bir devlet ille de kendi tabasını hapse atmak ister mi? Hapse kimler girer? Elbette ki yasalara uymayanlar ve suç işleyenler. Yoksa devletin görevi durup dururken insanları hapse atmak değildir. Suç işleyenler ise cezalandırılmazsa devletin adaletine ve şecâatine bu durum uygun olmaz.” Kısmını yazınıza konu yapmışsınız. Bizim dünyevî gâyelerle ve sistemlerle direk ilişkilendirilmesini düşünmediğimiz bir temsîlî açıklamamızı sanırım bizler iyi anlatamamış olacağız ki yanlış anlaşılmaya sebep olmuşuz.

Esâsında bizler bu ifâdelerin özünü bir Kur’ân tefsîrinden öz olarak istifâde ederek aktarmaya çalışmıştık. O kısım ilgili tefsirde şöyleydi. “Hiç mümkün müdür ki, bir saltanat, bahûsus böyle muhteşem bir saltanat, hüsn-ü hizmet(güzel hizmet) eden mutilere(itaat edenlere) mükâfatı ve isyan edenlere mücazatı(cezası) bulunmasın? Burada yok hükmündedir. Demek, başka yerde bir mahkeme-i kübrâ(büyük mahkeme, ahiret) vardır.(Sözler,2006,s:85)” Burada anlatılmak istenen şudur. Dünyevî sistemler ve saltanatlarda(hükümetlerde) dahi güzel hizmet edenlere ücret ve mükâfat, isyan edenlere karşı da ceza ve mücâzat vardır. En basit bir mantık olgusu dahi bunu kabûl eder ve bu durum bir hakîkatin anlatılmasına temsilî bir yol olabilir. Elbette ki bu mânâ adaletle hükmeden ve insan haklarını merkeze alan hükümetler ile alakalıdır. Sanırım bu ayrıntıyı yazımızda işlemediğimiz için noksan düşmüş. Bizler kendi ifâdelerimizde sanırım tam maksadı anlatamamış olacağız ki yanlış anlaşılmalara vesîle olmuşuz.

Biz mes’eleye şu açıdan yaklaşıyoruz. Din bir imtihandır, akla kapı açar ancak irâdeyi elden almaz. Bu nedeledir ki Kur’ân’da bazı mes’eleleri temsillerle ve tarîhi kıssalarla anlatır. Bu temsîl ve kıssalarla kullarının fehmine ve anlayışına hak ve hakîkatleri yaklaştırmak ister. Bu sırdandır ki temsiller akla kapı açmak ve hakîkatleri akla yaklaştırmak için kullanılır. Esâsında bizler de böyle bir metod kullanmak istemiştik. Elbette ki Allah’ın adalet kavramı ile aciz olan beşerin adalet kavramı bir olamaz. Ancak temsiller ve kıssalar ilâhi adaletin anlaşılmasına bir vesîle olabilir ki biz de bu yolu seçmiştik. Yoksa yazımız günlük siyâsî çekişmelerin hele hele son zamanlardaki ülkemizde cereyan eden adalet veya adaletsizlik uygulamaları ile bağlantılı değildir.

Sadece adalet, hürriyet ve hukûkun üstünlüğü dediğimiz kuvvetin kanûnda olduğu bir devletin nasıl ki durup dururken kendi vatandaşlarına zulmetmeyeceğini varsayıyorsak-yanlış uygulamalar konumuzun dışındadır- düşüncesi ile Yüce Allah’ın da kullarını kesinlikle cehennemle cezalandırmayacağını ancak kullar kendi işlemeleri ve seçimleri ile cehennemi hak ettiklerini anlatmaya çalışmıştık. Biz de buna bir temsîlî bakış düşüncesi ile o misali kullanmıştık. Sizlerin anladığı mânâda ne düşündük ne de o maksat güdülmüştür. Bu nedenle yanlış anlaşılmaya sebep olan tesilîlî izâhımızın tashîhatını yapmak zorunda kaldık.

Bir devletin(hükümetin) adalet ve kanûnları kötüye kullanması başlı başına o sû-i istimâli işleyenlerin kusûrudur. Cenab-ı Hak Kur’ân’ı Kerim’de “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”( En’âm Sûresi, 6:164) buyurur. Bu ayet suçun şahsiliğini gösterir. Onun için bizim önümüzde asr-ı saadet gibi bir adalet ve hürriyet uygulaması var ki bu uygulamayı dikkate alarak vereceğimiz misaller hak ve hakîkate misal olabilir.

Bu gün insanlık hak, adalet, hürriyet ve hukûkun üstünlüğü noktasında çok ızdırap çekiyor. Zulümler kol geziyor ve ne ma’sûm tanıyor ne de mazlum! İnsanlık Kur’ân’ın adaletine ve asr-ı saadetin uygulamasına muhtaç! Belki beşeriyet teknolojik olarak çok ileri seviyelere ulaştı, ancak insaniyet olarak geçmiş asırları aratır durumdadır. Öyleyse insanlık bir buhran geçiriyor ve bir arayış içindedir. Bu arayışın temel noktaları da insan hak ve hürriyetleri ve adalettir. Bu noktalardan meseleye yaklaştığımızda elbette ki yapılan haksızlıklara ve zulümlere hep birlikte dur demeliyiz ve hakkın yanında, zulmün de karşısında olmalıyız. Bu noktada insanlığın ortak vicdanı fıtrata uygun bir yola gelmeli ve insanlığın ortak paydası olan evrensel değerlerde birleşmelidir. O değerler de insan hakları, adalet, hürriyet ve kanûn hâkimiyettir. Bütün insanlık bu değerlere muhtaçtır.

Muhterem Şükrü Hocam, son olarak özellikle “Siz bu insanların cehennemlik olduklarını nasıl ima edersiniz?” cümlenizi anlamakta zorlanmış durumdayım. Biz “Ölüm Yokluk Değildir” yazımızda hiçbir insanı, grubu veya ferdi cehennemliktir diye ne ithâm etmişiz, ne de düşünmüşüz. Sadece genel bir izâh yapmış ve açıklamalarda bulunmuşuz. Bu açıdan sanırım yazınızın bu noktasından anladığım kadarıyla yine bir yanlış anlaşılma olmuş. Elbette ki yazdığımız yazılar eleştirilecek ve katılmadığınız yerlere i’tirâzlar yapılacaktır. Bu tür eleştirilere açık olduğumuzu beyan ederiz. Ancak doğru anlaşılmak da bizim hakkımız olmalıdır diye düşünüyorum.

Muhterem hocam, yazınızın bir kısmını ülkemizde devam eden mahkemelerde yargılama sürecinde olan insanlara ayırmışsınız. Hâlbuki hiçbir kişi suçu sabit olmadıkça ve kesin delillerle ispatlanmadan suçlu olmaz ve olamaz. Yazımızın içersine aldığımız “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”( En’âm Sûresi, 6:164) ayetinin tefsîrinde “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz.” deniliyor ve devamında “Kardeşi de olsa, aşireti ve tâifesi de olsa, partisi de olsa o cinayete şerik(ortak) sayılmaz. (Emidağ Lahikası-II,2006,s:623)” denilir. Ben bu ayet açısından mes’eleye yaklaşıyorum ve aciz bir kul olarak bana ait olmayan ve vazîfem de bulunmayan noktalara yorum ve yazı yazmaktan da Allah’a sığınırım. Onun için de “Siz bu insanların cehennemlik olduklarını nasıl ima edersiniz?” cümlenizin de tashîhata ve düzeltilmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Selametle kalınız muhterem hocam.

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir