Tefsîr Başka, Te’lîf Daha Başkadır

FEYZİNURTefsîr başka, te’lîf daha başkadır

Tefsîr, Kur’ân-ı Kerîm’i veya Kur’ân’ın âyetlerini açıklamak maksadıyla mânâ bakımından izâhı, Kur’ân’ın şerhi ve yorumudur. Tefsîr, bir mânâda murad-i İlâhiyi anlamaktır.

Lügatte; beyan etmek, keşfetmek, izhar etmek, aydınlatmak ve üzeri kapalı bir şeyi açmak anlamındadır. Istılâhta; müşkil olan lâfızdan murad edilen şeyi keşfetmek anlamına geliyorsa da âlimler arasında yaygın anlamı, Kur’ân-ı Kerîm’in mânâlarını keşfetmek, ondaki müşkil ve garib lâfızlardan kastedilen şeyi beyan etmek, demektir.1

Te’lîf: Kitap yazmaktır. Bir fikri, düşünceyi kaleme almak ve yazmaktır. Bir eser ortaya koymaktır. Bediüzzaman Hazretleri de “Bir fende te’lîf olunan bir kitapta, o fennin mesaili, o kitabın muhteviyatına nispeti, ancak zekâtı çıkabilir.”2 demiştir.

Risâle-i Nur Külliyatı Bediüzzaman Saîd Nursî’nin te’lîfidir. Bediüzzaman Hazretleri bu cihetle Risâle-i Nur’un müellifidir. Risâle-i Nur ise Kur’ân’ın mânevî bir mu’cîzesi ve hakikatli bir tefsîridir.

Meselâ Birinci Söz Barla’da Türkçe olarak te’lîf edilmiştir. Birinci Söz “Besmelenin” tefsîridir. Buraya göre önce te’lîf başlar ve o te’lîf, bir âyet veya hadisin tefsîri mahiyetindedir. Böylece Birinci Söz “Bismillâhirrahmânirrahîm”in çok esrâr-ı mühimmesinden bir sırrını güzel bir temsil ile tefsîr eder. Ve “Bismillâh” ne kadar kıymettar bir şeâir-i İslâmiye olduğunu gösterir.3

İkinci Söz Barla’da Türkçe olarak te’lîf edilmiştir. İkinci Söz “O takvâ sahipleri ki, görmedikleri halde Allah’a ve Onun bildirdiklerine iman ederler.”4 meâlinde ve imân hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet makul bir temsil ile tefsîr eder.5 (Haşiye-1)6

Üçüncü Söz Barla’da Türkçe olarak te’lîf edilmiştir. Üçüncü Söz “Ey insanlar, ibadet ediniz.”7 âyetinin meâlinde ve imân hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini mantıkî bir temsil ile tefsîr ediyor.8 (Haşiye-2)9 Hakeza…

Risâle-i Nur’da te’lîf edilmeyen bazı risale ve bahisler vardır. Bu kısımlar için Risâle-i Nur’da gerekli izahatlar yapılmıştır. Meselâ cinlerle ilgili olduğu bilinen Sûre-i Rahmân ile ilgili On Üçüncü Şuâ’da şöyle bir açıklama yer alır: “Belki inşâallah Risâle-i Nur’un bir şakirdi, Sûre-i Rahmân’ı tefsîr edip bu meseleyi de halleder.”10 Ayrıca Yirmi Beşinci Mektub için “Te’lîf edilmemiştir” denilmiştir. Bu mektup Fihrist Risalesi’nin 1. Cildi olan On Beşinci Lem’ada “Sûre-i Yâsin’in yirmibeş âyetine dair ‘Yirmibeş Nükte’ olmak üzere rahmet-i İlâhiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır.”11 ifadeleri yer almaktadır.

Bilindiği gibi Yirmi Dokuzuncu Lem’a Arapça olarak te’lîf edilmiştir. Bu Risâle için Bediüzzaman Hazretleri “Hem Lütfü, hem Abdurrahman, hem Hâfız Ali hükmünde Küçük Ali sizin namınıza da Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiyenin tefsîr ve tercümesini istemiş. Benim şimdi onunla meşgul olmaya ne vaktim var ve ne de halim müsaade eder. İnşâallah ileride Risaletü’n-Nur’un başka bir şakirdi o vazifeyi yapacak.”12 demiştir.

Yirmi Altıncı Lem’a olan İhtiyarlar Lem’ası’nın başında “Yirmialtı rica ve ziya-yı teselliyi câmi’dir.”13 denilmiş ve bir haşiye konulmuştur. Bu haşiyede “Müellif-i muhtereminin tashihinden geçen yazma bir nüshada (Ilgazlı İsmail Merhumun defterinde), bu Lem’a hakkında, ‘Mütebâki kalan on dörtten tâ yirmi altıya kadar olan Ricalar, malûm musîbet [Eskişehir Hapsi] yüzünden yazılmadı; onun mevsimi geçtiği için noksan kaldı’ denilmektedir.”14 Böylece Yirmi Altı ricadan on altı tanesi yazılabilmiştir. On Beşinci Rica’nın başındaki Haşiye’de ise; “Nur’un te’lif zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu Onbeşinci Rica, ileride bir Nurcu tarafından İhtiyarlar Lem’asının tekmiline -te’lifine- me’haz olmak üzere yazıldı.”15 ifadeleri yer almaktadır.

Kastamonu Lâhikası’nda ise Dokuzuncu Şuâ için; “İnşâallah bir zaman, Risale-i Nur’un şakirdlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini te’lif edecek ve Mukaddeme-i Haşriye’nin başındaki âyât-ı a’zamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur’da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünûhat ve ilhamat ile açıp; Dokuzuncu Şuâ’ı, Onuncu Söz’den daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek.”16 buyurmuşlardır.

Görüldüğü gibi ‘Tefsîr ve şeriat başkadır; tefsîr ve şeriatte te’lîf olunan kitap yine başkadır.’ Zira kitap daha geniştir.17 Tefsîrde mezkûr olan herbir emir, tefsîrden olmak lâzım gelmez.18 Bir şahıs çok fenlerde meleke sahibi ve mütehassıs olamaz. Ancak ferid bir adam, dört veya beş fenlerde mütehassıs olabilir.19

Cenâb-ı Hak “Şimdi ise, aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı mânevî hükmünde bulunan Risâletü’n-Nur’u ve sırr-ı tesânüdle bir ferd-i ferid mânâsında olan şakirtlerini bu cemâat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş.”20 Çünkü “Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi ‘Ferid’ makamına mazhar”dır.21 Madem ferid bir adam dört veya beş fenlerde mütehassıs olabilirse “Ferid” makamına mahzar olan Risâle-i Nur talebelerinin şahs-ı mânevîsi daha fazla fenlerde mütehassıstır. Öyleyse Risâle-i Nur’da te’lîf edilemeyen kısımların te’lîf vazifesini şahs-ı mânevî yapmaya namzettir diyebiliriz.

Dipnotlar:

1- Lisanu’l-Arab: 4/369; 5/55; Cevheri-Sıhah: 2/686, 781; Zebidi-Tacu’l-Arus: 3/470; el-Burhan: 2/147; Cerrahoğlu-Tefsîr Usulü: 213-214.
2- Muhakemât, 2006,s. 49.
3- Fihrist Risalesi, I. Cilt, On Beşinci Lem’a.
4- Bakara Sûresi, 2:3.
5- Fihrist Risalesi, I. Cilt, On Beşinci Lem’a.
6- Haşiye-1: Bu temsilin meâliyle mühim bir mecliste, Ankara’da, otuz sene evvel Z.G. gibi müthiş bir mülhid şakk-ı şefe etmeyecek derecede ilzâm oldu. (Fihrist Risalesi, I. Cilt, On Beşinci Lem’a).
7- Bakara Sûresi, 2:21.
8- Fihrist Risalesi, I. Cilt, On Beşinci Lem’a.
9- Haşiye-2: Bu temsilin mealiyle yirmi beş meb’us ve içinde mühim kumandanlar bulunduğu halde teslime mecbur oldular. (Fihrist Risalesi, I.Cilt, On Beşinci Lem’a)
10- Şuâlar, s. 338.
11- Fihrist Risalesi, 1. Cild [15. Lema]
12- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 29.
13- Lem’alar, 2006, s. 501.
14- M. Serkan, Risale-i Nur Külliyat Programı.
15- Lem’alar, s. 258.
16- Kastamonu Lâhikası, 2006, s.300.
17- Muhakemât, 2006, s. 49.
18- Muhakemât, 2006, s. 48.
19- Muhakemât, 2006, s. 48.
20- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 21.
21- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 278.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir