Yanlış Düşündüğümüz İzzetimiz

İzzet; değer, i’tibâr, şeref, yücelik mânâlarında bir kavramdır. Saygı ve ikram gerektiren ve sahibine şeref kazandıran bir hâlettir. İnsanı izzetli yapan sır, îmân ve İslâmiyettir. İmân ve İslâmiyet, izzetin tam ve daimî kıvamını gösterir. Çünkü fazîletli îmân sahibi bir mü’min îmânından gelen izzetini muhâfaza etmek için ne zulmeder ne de zulme boyun eğer. Ne tahakküm eder ne de tahakkümü kabûl eder. Ne zillete düşer, ne de o pis silahlara tenezzül eder. İzzet bir nevî zilletin zıddıdır.

İzzetli olmak hizmet-i Kur’âniye ve nûriyede ise insanı vartaya sürükleyen bir muharrik olabilir. Vasat çizgide istimâl edilmez ise zarâr verebilir. İnsanı gurûra yuvarlandırarak özellikle îmân hizmetinde hasârete sebep olabilir. Hâlbuki Risâle-i Nûr Talebeleri hizmetlerinde ve o yolda izzetini, belki haysiyetini fedâ etmelidir. Çünkü Nûr Talebeleri “İlmin izzetini muhâfaza etmekle[1]” muvazzaftırlar.

Risâle-i Nûr’un bir teblîğ makâmı vardır ki o makâm vakâr iktizâ’ eder, o vakârı muhâfaza etmek için makâmın izzetini muhâfaza etmek ve gereken etvarı göstermek elzemdir. Ancak hizmet esnasında tahakküme yeltenmek, makâmın muktezasına zıttır. Büyüklenmek, olmadık makâmlarda görünmek ve bu nedenle hizmet-i Kur’âniye ve Nûriyeden çekilmek izzet-i islâmiye değil “yanlış düşündüğü izzet” ta’rîfinin tâ kendisidir.

Risâle-i Nûra muhatap olup dâvâm diyenler “yanlış düşündüğü izzetini[2]” bu dâvâya fedâ edebilmelidir. Damarıma dokundu, gurûrum incindi kelimeleri Risâle-i Nûr hizmetine ta’lîb olanlara yakın olmaması gerekir. Çünkü yanlış düşündüğümüz izzetimizi O’nun yolunda sarf etmek ve o izzeti hakîkî maksadına yönlendirmek ancak bu şekilde olabilir. Bizler belki kınanacağız, belki horlanacağız belki de çok tenkîd edileceğiz, ancak hiç aldırmadan hizmet-i Kur’âniye ve Nûriyeye devam edeceğiz ki “yanlış düşündüğümüz izzetimizin” hatırını “hakkın hatırına” tercih etmiş olalım. Çünkü “hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zirâ’, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir.[3]”

Biliyoruz ki her insanın bir izzeti ve vakârı vardır. Buna izzet-i nefis de diyebiliriz. Ba’zen oluyor ki bu izzetimizi vasat yolda kullanamıyoruz. Kaymalar, kırılmalar ve kopmalar gösterebiliyoruz.

Bizler izzetimizi hizmet-i Kur’âniyeye hâdim yapmak zorundayız. Her zorluğa ve meşakkate katlanmalıyız. Hizmet-i Kur’âniye için gerekirse izzetimiz zarar görsün, o boşa gitmeyecektir. Damarıma ve izzet-i nefsime dokundu, gurûrum incindi, o zaman ben bu yolda ve hizmette yokum demek sanırın “yanlış düşündüğü izzetini” cümlesine mahzâr olduğumuzu gösteriyor.

Hem her insan bir kalıp hükmünde tek mi’zac ve meşrepte değildir. Bir görmek fıtrata aykırıdır. Farklılıklarımız vâhidiyet içinde sırr-ı ehâdiyet tecellisidir.

Hem bir münâzarada uyacağımız düstûrları yine Risâle-i Nûr’dan öğreniyoruz ancak, tatbîkatında sanırım zorlanıyoruz. İşte o düstûrlar: “Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimî bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirâne alkışlamak lâzım gelirken, nedendir ki rekabetkârâne o hakikî kardeşlere ve fedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hal ile ihlâs kaçıyor? ”

” Fenn-i âdâb ve ilm-i münazaranın uleması mâbeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur.[4]”

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

——————————–

[1] Emirdağ Lâhikası (1) – Mektup No: 206

[2] Yirminci Lem’a -İkinci Sebep

[3] Münâzarât

[4] Yirminci Lem’a -Yedinci Sebep

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir