Zîhayatın Mahsulât Vermesi

“Daha küçük bir daire olan bir zîhayatı, meselâ bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar ondan mahsulât alır.” Ne demektir?

Kâinat ve dünyaya göre bir bahçe veya bir zîhayat ve insan hakîkaten çok küçük bir dairedir. Yüce rabbimiz bütün kâinatta yaptığı tecelliyi bir bahçede, zîhayatta, ağaçta ve de insanda yapmaktadır.

Mesela bir ağacı düşünürsek ilk hali bir çekirdektir. O çekirdek toprak altına atılsa ve kimyevî bir muameleye tâbî tutulsa o ağaçtan yüzlerce mahsulât alındığı aşikârdır. Her bir mevsimde ellerini doldurarak bizlere tablacılık yapan ağaç elbette ki yüzlerce mahsulâtı Rabbimizin izin ve kudreti ile bizlere sunmaktadır.

Hem meselâ bir insan tarîhçe-i hayatında eğer onun hayatına îmân hayat olmuş ve te’sîr etmiş ise maddî ve manevî mahsulâtlar o insanın hayatının neticesi olarak müşahede edilmektedir. Her bir âmal-i saliha olan fiilleri, haseneleri o insanın hayatının yüzlerce meyvesi ve mahsulâtı hükmündedir. Çünkü hayatı semeresiz gitmiyor neticesi mânevî mahsulâtlar ile nemalanıyor.

Hem yüce Allah insan denen eşref-i mahlûkattan çok mükemmel neticeler ve mertebeler beklemektedir. Bütün kâinat insana müteveccih vazîfeler yapmakta ve insana göre tavır ve hâl aldırılmaktadır. İnsan bu mânâda kâinatın sultanı hükmündedir. Yüce Allah insanı enva-i çeşit isti’dadlarla donatmış ve esmâsına en geniş bir ayine yapmıştır. Böylece esmâsına ayinadarlık cihetiyle de insan yüzer esmâya cilvelik yaparak mahsulâtını vermekte ve yapmaktadır.

Evet, küre-i arz, küçüklüğüyle beraber semâvâta karşı gelebilir. Çünkü, nasıl ki, “Dâimî bir çeşme, vâridâtsız büyük bir gölden daha büyük” denilebilir. Hem, bir ölçek ile bir şey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsülâtla, zâhiren binler defa ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek muvâzeneye çıkabilir. Aynen öyle de, küre-i arz, Cenâb-ı Hak onu san’atına bir meşher ve icadına bir mahşer ve hikmetine medâr ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve Cennetine mezraa ve hadsiz kâinata ve mahlûkat âlemlerine ölçek ve mâzi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş. Her sene kat kat ve katmerli yüz bin tarzda, masnuâttan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok defa dolu mâziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddit gömleklerini nazara al; yani, bütün mâzisini hazır farz et; sonra yeknesak ve bir derece basit semâvâta karşı muvâzene et. Göreceksin ki, arz, ziyâde gelmezse, noksan da kalmaz. İşte, Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz sırrını anla. (15. Söz s:164)

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir