Adalet-i Kur’ânîye

İnsanlık Kur’ân’ın bütün asırları kuşatan adalet ve hakkaniyet düstûrlarına muhtaçtır. Ancak bu düstûrlara uyarak insanlık sulh-u umûmîyi yaşayabilir. Beşerin kânunlarının dayanak noktası Kur’ân’dan olmalıdır. Yoksa sefih medeniyet insanlığı nefs-i emmâresi altında ezecek ve keşmekeşlik devam edecek demektir. Kur’ân umûmun selâmeti namına adaletini ve had cezalarını tayin etmiştir. Buna razı olmayanlar beşerî Kânunlarla insanlığı bu kadar […]

Asr-ı Saadet’ten günümüze Ashab-ı Suffa

İslâm’a hizmet etmenin değişik yolları vardır. Kimi malıyla, kimi ilmiyle, kimi de hayatıyla hizmet edebilir ve de etmiştir. Vakıflık da İslâm’a hizmet etmenin bir yoludur. Bu mânâda “vakıflık”, belli bir süre veya hayatı boyunca bütün zamanını İslâm’a vakfetmek ve ayırmak demektir. Her an hizmete hazır olmaktır. Başka şeylerle meşgûl olmamak, sadece hizmet-i Kur’âniye ile iştigal […]

Bir Münâzaranın Serencâmı

İnsanlara yaklaşımın ve uygulanan metodun ne kadar önemli olduğunu yaşadığım bir münâzarada çok dahâ iyi anlamış oldum. Dışlamamak, ötekileştirmemek ve fikirlerine katılmasak da ortak noktalara hamlederek farklı fikirlerdeki insanlar ile konuşabilmek ve tartışabilmek. Buna çok ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Hele ki Bedîüzzamân Hazretlerinin “Zira medenîlere galebe çalmak iknâ iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbâr ile değildir. […]

Beytü’l- Ankebuttan Hissemize Düşenler

Beytü’l- ankebut, dayanıksız ve kuvvetsiz olan örümceğin evidir. Bedîüzzamân Hazretleri’nin ifâdesiyle “İnkılâb-ı siyâsî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’l- ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür.[1]” îzâhı ile beytü’l- ankebutun zâhirî zaafına dikkat çekilmiştir. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. […]

Niçin Risâle-i Nûr Okuyoruz?

*”Biz yalnız bu asırda Kur’ân’ın yüksek ve parlak bir tefsîri ve kâinatta en yüksek olan îmân hakîkatlarını beyan eden Risâle-i Nûr’u okuyoruz.[1]” Çünkü “Biz îmânın cereyanındayız, gâyemiz rızâ-yı İlâhîyedir.[2]” Bedîüzzamân Hazretleri de “Sizler, ara sıra, İhlâs ve İktisât Lem’alarını ve bazan Hücûmât-ı Sitte risâlesini mâbeyninizde berâber okumalısınız.[3]” demektedir.

Nur Talebesi inkisâr-ı hayâle uğramaz

İnkisâr-ı hayâl; hayal kırıklığı ve umduğunu bulamamaktır. Bir nevî yeistir. Emelin düşmanıdır. Hayal, cevher-i insâniyetin en küçük ve en hasîs bir hizmetkârıdır. Hem kuvve-i hayâliye aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi konumundadır. İnkisâr-ı hayâl, işte böyle bir cevher-i insâniyenin sükût etmesidir. Hatta “bir adamın cüz’î bir emirden me’yûs olması ve vehmî bir emelden ümîdi kesilmesi ve […]

İnkisâr-ı hayâl

İnkisâr-ı hayâl; hayal kırıklığı ve umduğunu bulamamaktır. Bir nevî yeistir. Emelin düşmanıdır. Hayal, cevher-i insâniyetin en küçük ve en hasîs bir hizmetkârıdır. Hem kuvve-i hayâliye aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi konumundadır. İnkisâr-ı hayâl, işte böyle bir cevher-i insâniyenin sükût etmesidir. Hatta “bir adamın cüz’î bir emirden me’yûs olması ve vehmî bir emelden ümîdi kesilmesi ve […]