Menhiyât

Menhiyât Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır.”[1] Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar mânevî kirlerden ve menhiyattandır. Âhirzamanın fitnesinde, menhiyatlar serbestçe dolaşıyor. Çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar; belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. Bu ahirzaman fitneleri, gençlerimizi ahlâksızlıklara […]

Maddî Değil Mânevî Hizmetler Lâzım

Maddî değil mânevî hizmetler lâzım Bu hizmetin en ehemmiyetli esaslarından birisi de karşılık beklemeden imân ve Kur’ân hizmetine çalışmaktır. Bunun yüzlerce delili Risale-i Nur satırları içerisinde vardır. Bilindiği üzere Bediüzzaman tâ küçüklüğünden beri sadaka ve hediye kabul etmemiştir. Hizmetinin karşılığı olarak bu tür maddî menfaatlardan men edilmiştir. Hatta bazen ihtilattan ve konuşmaktan memnû olduğu gibi, […]

Bediüzzaman’dan çocuk eğitimi

Bediüzzaman, çocuklar ile ilgili çok önemli tespitler aktarır. Mesela: “Çocukların tâlimi, ya cebirle, ya hevesâtlarını okşamakla olur.”[1] tespiti çocuk eğitimi için harika bir tespittir. Bediüzzaman’dan çocuk eğitimi ile ilgili net ifadeler bunlar. Asrımızın eğitimcileri ve pedagogları bu sözlere bigâne kalmamalıdır. Reçete hazır, tatbik etmek için Bediüzzaman’a kulak vermek yeterli diye düşünüyoruz.

İnsanın Mânevî Terakkîsi

İnsanın mânevî terakkîsi İnsanın mahiyet-i mâneviyesi var. Bunlar akıl, kalp, ruh, sır, nefis, ahfa, hafi, vs cephesidir. Tekâmül ve tagayyür insanın mânevî mahiyetinde dahi devam ediyor. Çünkü insan manen taallümle tekemmül etmek için yaratılmıştır. Maddî ve mânevî cephesiyle beraber imtihana tabidir. İnsan, maddî ve mânevî tekâmül ile kıymet kazanıyor. Manen terakkî etmek, ilim ile mümkündür. […]

Uhuvvet Rûhu ve Şahs-ı Mânevî

Uhuvvet ruhu ve şahs-ı mânevî Uhuvvet; fenâ fi’l-ihvân ruhu ve tefâni sırrıyla hayat buluyor. Fenâ fi’l ihvân, senin hissiyatına maya olacak. Mıknatıs gibi kardeşlerin ruhu ile imtizaç edecek. Eğer bu olmazsa, enâniyet, gurur, rekâbet gibi hissiyatlar ortaya çıkar. Kıskançlık mikrobu ve illeti devreye girer. Bu durumda kaybeden olacaksın. Hasâret-i azîmeye dûçar olabilirsin. Bediüzzaman’ın “Onun için […]

Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftun olmak lâzım

Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftun olmak lâzım Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Risale-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var. Ben bir hiçim. Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır, Kur’ân’dan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur’ân’ındır. Şahsımla Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nur’a aittir. Risale-i Nur’un neşrindeki harika muvaffakiyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir.”[1]İşte […]

Mânevî Kapılar

Esmâ-i Rabbâniye kapısı… Maddî kapıların yanında mânevî kapılar da var. Bunlardan en önemlisi; Esma-i Rabbâniye kapısı. Esmâ-i Rabbâniye kâinata tecelli eden esmâ temessülatıdır. Bir nevi eşyanın melekûtiyet cihetidir. Bu kapıdan girenler eşyada tecellî eden esmâ burçlarına çıkar. Kâinatı harfî olarak tefekkür eder. Mânâ okyanuslarına açılır. Esmâ penceresinden kitab-ı kâinatı taallüm eder. Esma-i Rabbâniye kapısı âyine-i […]

Bu zamanın cihadı mânevîdir

“Âhirzamanda gelecek Zât’ın kılınç kullanacağı ve muhaliflerini keseceği.”[1] yönünde rivayetler nakledilir. Bu mücadele birçoklarının zannettiği gibi maddî kılınçla değil, mânevî kılınçla, fikir yoluyla olacaktır.  Acaba kılınç sadece maddî bir âlet midir ve hakikatin kılıncı berâhin-i kaviyye ve delâil-i sahihiye(kuvvetli ve doğru deliller) değil midir? Ve en müessir ve insaniyetin tab’ına muvafık kılınç insanları ikna ve teshir edecek […]

Makamat-ı mânevîye mesleğimizde mevzu-u bahis değil

Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerine yazdığı mektuplar bilinir. Hatta bu mektuplar Yirmisekizinci Mektup olarak Maktubat eserine girmiştir. Ancak hacimleri çok büyük olduğu için Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lahikası mektupları olarak müstakil olarak neşredilmişlerdir. Bir de talebelerin Üstadları Bediüzzaman’a yazdıkları mektuplar vardır. Bu mektupların bir kısmı münteşir lahikalara girdiği halde, önemli bir kısmı gerememiştir. Hem Bediüzzaman’ın, hem de […]