Akıl Üzerine Tefekkürler

*Ey kendini akıllı zanneden insan! Aklını nûrlandırmak ve münevverü’l akıl olmak istiyorsan kalbini imân ile ziyalandır. Çünkü aklın nûru kalbden gelir.

*Tabiat felsefesinin rûhsuz meseleleri ile uğraşan kimsenin zihni darlaşır ve aklı gözüne iner. Bu insanlar azametli meselelerin sırrını o sıkışmış zihninde yerleştiremezler.

*Aklı gözüne inmiş ve gözüne perde çekilmiş adamlara söz anlatmak ve birşey göstermek elbette müşküldür. Çünkü maddiyatta tevağğul edenler mânevîyatta gabîleştirir.

*Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür.(Hakikat Çekirdekleri)

*Ve bilhassa, maddiyatta çok tevağğul eden ve gittikçe mâneviyattan tebâud eden ve nûra karşı gabîleşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir filozofun münkirâne sözü mâneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.( Yedinci Şua)

*Akıl bir alettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan, öyle meş’um ve müz’iç ve muacciz bir alet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinanesini ve gelecek zamanın ehvâl-i muhavvifanesini senin bu bîçare başına yükletecek; yümünsüz ve muzır bir alet derekesine iner.( Altıncı Söz)

*Akıl, meşverete dâhil olsaydı şükûk ve şübehâtın hükümleri olmazdı. Meşveretsiz bir akıl hissiyatına tabi ve malup olabilir.

*Acaba bazıları akıllarına güvenen akılsız filozoflar gibi,”Aklımız bize yeter” deyip her şeyi aklıyla çözmeye mi çalışıyor?

*Hâlbuki aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister, rûhumuz bir nûr ister. Akıl kendi başıyla onlara yetişemez.

*Akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim, bazı mesâil-i İslâmiyeyi anlayamadıklarından inkâr etmişler. Onu ehline sorsalardı cevap alırlardı.

*”Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”(Muhakemat)

*Akıl ve nakil, dest-bedest ittifak vererek ol şeriatın hakaikinin hakkaniyetini tasdik etmişlerdir.(Muhakemat)

*Her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade, etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.(İşârâtü’l-İ’câz) Sırf kendi aklına güvenenler duysun!

*Aklı başında olan bir adam münazaralı dâvâlarda yalan söyleyemez. Çünkü bilâhare yalanının açığa çıkıp mahcup olmasından korkar.(Mesnevi-i Nuriye)

*Vahiysiz akıl herbir şeyi tartamaz. Aklın şe’ni burhan üzerine gitmektir. Zirâ’ akıl herbir şeyi derk edemez.

*Hem, semavat ve arzı, iki mutî nefer gibi emrine musahhar ederek küllî hizmetlerde çalıştıracak derecede muktedir olabilsin. Hem insanın bütün cihazatları ve hissiyatları, sırr-ı vahdetle gayet yüksek bir kıymet alırlar ve şirk ve küfür ile gayet derecede sukut ederler. Meselâ; insanın en kıymettar cihazı akıldır. Eğer sırr-ı tevhidle olsa, o akıl, hem İlâhî, kudsî defineleri, hem kâinatın binler hazinelerini açan pırlanta gibi bir anahtarı olur. Eğer şirk ve küfre düşse, o akıl, o halde geçmiş zamanın elîm hüzünlerini ve gelecek zamanın vahşî korkularını insanın başına toplattıran meş’um ve sebeb-i tâciz bir âlet-i belâ olur. (İkinci Şua)

Akıl insanın en kıymetli bir cihazı durumundadır. Aynı zamanda nûrânî bir cevher konumundadır. Kâinatın sırlarını açan bir anahtardır. Âlemde tecellî eden Allah’ın isim ve sıfatlarını inceleyen bir âlettir. Tabiattaki sırları çözen bir keşşaftır. İnsanı sonsuz hayatın mutluluğuna hazırlayan Rabbânî bir mürşid, yol gösterici bir rehber olarak da tâ’rîf edebiliriz.

Akıl delil üzere giden ve insana yüksek maksatlar ve bâkî meyveler gösteren hikmetli bir hediye konumundadır. Zâtıyla maddeden mücerret, fiiliyle maddeyle ilgili bir cevher, anahtar, duygu ve şuurun bir özeti durumundadır.

Akıl, insanın karar safhasında önemli bir hakemdir. Kendisine zararlı olanları def, faydalı olanları celb ve tefrik eden bir âlettir.

Bir ölçme değerlendirme âleti ve cihazı olan aklın ifrat, tefrit ve vasat olmak üzere üç mertebesi bulunur. İfrat aşırılıktır, tefrit çok geridir, vasat ise aklın en güzel algılama ve karar durumudur. Önemli olan aklın vasat mertebesi olan hikmette kullanılmasıdır.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir