Bedîüzzamân Sadeleştirmeyi Red Ediyor

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ ‬Aziz, sıddık, hâlis, müdakkik kardeşlerim!

Evvelen: Senin gazi elin bu derece güzel, okunaklı yazısını bilmezdim. Yoksa o mübarek parmakları çok çalıştıracaktım.

Sâniyen: Nûr’un metni izâha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münâsibdir. Çünki metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashîh lâzım gelir. Hem sû’-i istimâle kapı açılır, muarızlar istifâde ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik, müdakkik olmaz; yanlış bir mânâ verir, bir kelime ilâve eder, ehemmiyetli bir hakîkatı kaybetmeye sebeb olur. Ben tashîhatımda böyle zararlı ilâveleri çok gördüm. Hem benim tarz-ı ifâdem, bu zamanın Türkçesine pek uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir fâidesi, bir hikmeti var.

Sâlisen: Senin nüshanın başında ve âhirindeki mektublardan işaret ettiğim kısmını, risalenin âhirinde yazılsa münasib bir takriz olur.

Râbian: Şimdi ihtiyat çok lâzım. Hem senin, hem koğuşun dikkat altında olduğunu hissediyorum.

Said Nursî

GAYR-i MÜNTEŞİR > Hapis Mektupları > Afyon Hapis Mektupları >

“Bedîüzzamân Sadeleştirmeyi Red Ediyor” için 3 yorum

  1. Pek muhterem bey efendi,
    üst kısımdaki alıntıda şerh den bahsediliyor. Galiba şerh ile sadeleştirme ayrı ayrı olsa gerek. hiç kimsenin risale-i nur ile bir derdi yok. ama risale-i nur’un her kes tarafından okunabilinir ve her an müracaat edilebilir bir hale gelme derdi ve gayesi var. Bazı araştırmalarda şuan risaile-i nurlarda günümüz türkçesinde ve türkiyesinde kullanılmayan kelime tamlama ve kavramların olduğu söylenmektedir.
    Ayrıca birazcık almanca bilir birisi olarak şunları görüyorum.
    1- Bilemem hangi gaye vede gizli amaçlarla oldu, dilimiz çok kısır bir şekilde kullanılır vaziyete getirildi.
    mesela; türkçede “nerede oturuyorsun ” sorusu ile yaşadığı hayatını devam ettiği , kazandığı vb. soruluyor. Fakat almanlar bu anlama gelen soruda “wohnen: ikamet etmek” fiilini kullanıyorlar. oturmak fiilini ise bir koltuk, bir taş vb. gibi bir eşya üzerinde bulunmak maksatı ile “sitzen: oturmak” fiilini kullanıyorlar.
    Burada kullanımda ne kadar çok anlam kargaşasını sebep olacak anlamlar çıkabilecektir.
    Acaba bu gün hala hayatımızda bu eserleri mükemmeliyeti ile anlayan sizin gibilerinde içinde bulunacağı bir heyetle günümüzde kullanılan manalarla bir hale getirmek insanı imandan mı çıkarır. Yoksa; okumama mazeretlerine “anlamıyorum maddesini kaldırsaydık da insanların bu imnlarını kuvvetlendirecek, yada iman meselelelrine adım atmalarını vesile olsaydık. Ve de “her bir insanın imanına vesile olmak, üzerine güneşin doğduğu herşeyden hayırlıdır” mücdesine mazhar olsaydık. Lütfen bizim derdimiz insanların imanını kurtarmaya vesileleik değil mi? Unutmayınız ki, bu konuları bu gün sizler yapmazsanız bir gün birileri istedikleri gibi yapacaklardır. ve de bizler bunlardanda ahiretde sorumlu olacağız.

    1- “Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle, şerh ve izah haricinde birşey yazsa, soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.(Yirmi Dokuzuncu Mektup)” deniliyor.
    Acaba bunu yapanlar nefislerindeki ilim enaniyeti ile mi yapıyorlar diye kubul edilmiyor tarafınızca. Bu sadece bir zandır efendim. Eğer sadeleştirilen Lemaların yayıncı notunu okursanız galiba bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.
    2- “İfrât ve tefrite de düşmeden hadd-i vasatta Risâle-i Nûrların ve şahs-ı mânevînin hukûkunu muhâfaza etmeye çalışıyoruz.” Bu cümlenizi tekrar bir gözden geçirsek mi acaba. (yorum diyorsunuz ama çok kısa bir yorum istiyorsunuz lütfen genişletiniz bu sayfanın hacmini) Acaba yapamazsınız ile kestirmekle “ifrat olmuyor mu? Keşke nasıl yapılırsa daha faydalı olur diye bir şans verebilir miyiz.

    3-Bir eserin başka bir dile tercümesi takdîr edersiniz ki zarûrettendir. Biz çoğu kez işitiyor ve basından da okuyoruz ki -geçen hafta içinde Yeni Asya’da da çıkan bir haberle de sabit- yabancıların çoğu orijinalinden bu eserleri okumak ve öğrenmek istiyor. İlgili Haber şöyledir: “ABD’li yazar sadeleştirme isteği tembellik bahanesi. Amerikalı mühtedi John Zacharias Crist Risâle-i Nurların sadeleştirilmesini tembellik bahanesi olarak yorumladı.”Demek ki lisân önemlidir. Aslî olan, Kur’ân diline uygun ve bizleri doğrudan doğruya Kur’ân ile bağlayan ve hayatlandıran Risâle-i Nurun lisânıdır ve dilidir.” demişsiniz.
    Bahsi geçen bu şahıslar Nurları asıllarından mı okuyorlar? Acaba Riaslelerin dili kuran dili midir, yoksa o da türkiyede o anki kullanılan lisana mı uygun bir dildir.

    4- “Demek ki bu bahisteki “Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz ancak kendi kavminin lisanıyla gönderdik. (İbrahim Sûresi, 14:4) ” ayeti “Risâle-i Nûrun, lisân-ı Kur’ân olan Arabî olmayarak Türkçe olmasını takdir ediyor. ” O halde Kur’ân’ın hem takdirine hem de işaretine haiz bir eserin cildini soymamak gerekir ki akıllar, kalbler, ruhlar ve latife-i Rabbaniyeler halis olarak te’sir-i azimizi o eserlerden alsınlar.”
    Allah aşkına bu bölümde ne demek istiyorsunuz. Lütfen bu konuyu bana tekrar açıklayınız. Kuran Arapça indirilmiş ama her anlamak isteyen ülkeler daha iyi anlaşılması için kendi dillerinde tefsir yazmışlar ve de daha iyi anlamışlardır. Lütfen tenakuza düşmeyin kendinizle… Üstadın Risalelerde talebe tanımını tekrara gözden geçirelim. Amaç faydalanmaktır. Bunun sorumluluğunu nereye koyalım. Kuranı arapça okuyoruz ama kendi konuştuğumuz dil ile anlamaya çalışıyoruz.

    5- “Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağanın Sözler hakkındaki ihtisâsâtıdır.(Barla Lâhikası, s:45)”
    O zamanın ümmiliği cehaletten geliyordu. İnsanlar cahildi, ama temiz ve saf idi. Ama günümüzün cahilliği inat ve küfürden gelmektedir. Bunlarada elimizi uzatmak, sinelerimize açıp bu eserlerin güzelliğinde eritmemiz gerek miyor mu. Sen tembelsin,

  2. Muhterem alakarga bey yazdiginiz yazi sizin Fikriniz ve davanizi tekzib etmeye yettiginden tekrar size cevab yazmayi lüzumsuz görüyorum ve ona havale ediyorum .Ama şunu hatirlatmakta fayda görüyorum. Vakta ki Risale- i Nur a böyle bir sahtelestirme çalışması yapildi o bir zaman sonra söndü intisar etmedi. O yüzden devam edin. Acilan cıgır fitrata muhaliftir, fitrat ise kendine zit olani kabul etmez . Size muafiyet temenni ederim…

Kürşad korucu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir