Menfâat-i Maddîye Kapısını Kapamak

Menfâat-i maddîye kapısını kapamak:

Hizmet ruhu taşıyan insanların dünyevî bazı kapıları kapatması lâzım. Bunların başında menfâat-i maddîye kapısını terk etmek gerekir. Çünkü “Menfâat-i maddîye cihetinden gelen rekâbet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfâati de kaçırır.”[1] Risale-i Nur hizmetinde minnet altına girilmez. Sırf rıza-i ilâhi adına çalışılır, netice Allah’a aittir. Bediüzzaman da “Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem.”[2] der.

Bu noktada Bediüzzaman’a ittiba etmek gerekir. Çünkü “Şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar.”[3] Bir başka ehemmiyetli nokta da şudur: “Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medâr-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.”[4] Öyleyse bu hizmette madde asıl olmaması lazımdır.

Îsâr hasleti maddî menfaati kabul etmez…

Menfaat-i maddîye için Risale-i Nur hizmetine girmek, bu niyeti taşıyana şiddetli azab verir. Aklen, kalben ve vicdanen bunun ızdırabını hisseder. Hizmet-i Kur’âniye için her şeyi feda etmek niyet-i halisanesi olduğu halde, bu sefer menfâat-i maddîye niyeti o kudsî hizmeti tamamen bozar. Risale-i Nur hizmetinde “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfâat-i maddîye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.”[5] önemli bir düsturdur.  Ayrıca “Sahabelerin senâ-i Kur’âniyeye mazhar olan îsâr hasletini kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfâat-i maddîyeyi istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir ihsan-ı İlâhî bilerek, nâstan minnet almayarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır. Çünkü, hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada birşey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de “Hizmetimin ücretidir” denilmez. Mümkün olduğu kadar kanaatkârâne, başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek, “Kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.”[6] sırrına mazhariyetle, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir.”[7]

Hizmet-i Kur’âniyede istiğna düsturu

“Hakikî ihlâslı Nurcular, menfâat-i maddîyeye ehemmiyet vermedikleri gibi, bir kısmı, âzamî iktisat ve kanâatle ve fakirü’l-hal olmalarıyla beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî bir ihlâs ve fedakârlıkla; ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlûp olmamak için ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakmamak için ve rızâ-yı İlâhîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye âlet etmemek için, bir cihette hayat-ı içtimâiye fâidelerinden çekiniyorlar.”[8] Bu hizmetin lokomotifi sırr-ı ihlâstır. Bediüzzaman “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.”[9] diyorsa maddî menfâatı maksad-ı aslî yapmamak gerekiyor. Bizlere mânevî hizmetler lâzım ve elzemdir. Çünkü “maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.” Bizim “Vazifemiz hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi Risale-i Nur’dan ders almışız.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Lemalar, s.398

[2] Mektubat, s.28

[3] Age, s.28

[4] Age, s.27

[5] Lemalar, s.394

[6] Haşir Sûresi, 59:9

[7] Lemalar, s.373

[8] Emirdağ Lahikası-II, s.557

[9] Lemalar, s.393

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir