Risâle-i Nur’da Kâinat

Feyzinur

Kâinat, kitâb-ı kebîr ve insân-ı ekberdir

Kâinat; kısaca bütün âlemler, varlıklar, evren olarak bilinir. Görülebilen ve hissedilebilen maddi âlemin tamamına verilen bir unvan ve isimdir. Şu içinde yaşadığımız arz, sema, yıldızlar, galaksiler kâinat tarifinin içinde sayılır. Beş zahiri duyumuzla algılayabildiğimiz bütün maddî âlemler kâinat kapsamındadır. Bizler de Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’da tarifini yaptığı kâinat izahlarını paylaşmak istiyoruz.

Kâinât,Allah’ınisimlerinin kudsî cemâllerini gösteren âyinelerdir. Bir nevi mir’at-ı marifettir. Esmâ-i Hüsnâ’nın güzel nakışlarını gösteren levhalar ve esmânın güzel hakîkatlarını ifâde eden sahifelerdir. Esmâ ve ef’âl-i umûmîye-i İlâhiyyenin adedince vahdetleri giymiş birtek insân-ı ekberdir. Kâinattaki bütün burhanlar, Allah’ı ispat eden tevhid delilleridir.

Kâinât, baştanbaşa âyineler hükmünde tecellîyat-ı esmâya mazhârdır. Ayrıca kâinât İlâhî bir musikî dâiresidir. Mükemmel bir saray ve apartman-ı İlâhîdir. Yani bir muntazam şehir, bir mükemmel apartman ve misâfirhânedir. Tertemiz medenî bir şehir gibidir. Meşher-i acâib ve sarây-ı muhteşemdir. Seyir için garîb ve ince san’atlarla süslendirilmiş bir saraydır. Müzeyyen bir sarây-ı Samedânî ve muntazam bir şehr-i Rahmânîdir. Bütün mevcûdâtıyla beraber kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin çekiciyle yapılmış ma’nidâr hadsiz kitâblar, mektûblar, nihâyetsiz binâlar ve saraylar hükmündedir. Gâyet muntazam bir memleket, gâyet muhteşem bir şehir, gâyet müzeyyen bir saray hükmündedir. Öyle bir saraydır ki; ay, güneş lâmbaları, yıldızlar mumlarıdır.

Kâinât, halk ve îcâd cihetinde tecezzi(bölünme) kabûl etmez bir külldür. Yani tedbir ve Rubûbiyet cihetinde inkısâmı imkânsız bir küllîdir. Bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir. Gül çiçeğinin yaprakları ve mısır sünbülünün gömlekleri gibi birbiri içinde sarılı, yüzbinler ayrı ayrı, çeşit çeşit sofralardır.  Yetmiş lâtif zînetli perdelere sarılmış bir gül goncası gibi pâk ve temizdir.  Enva’-ı mahlûkât sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir şecere-i tûba-i hilkattir. Mücessem bir kitâb-ı Samedânîdir.

Kâinât, temizliğine gâyet dikkat edilen bir güzel kasr gibidir. Yetmiş süslü hulleleri birbiri üstüne giymiş bir hûri’l-în gibidir. Bir âyinedir, başkasının cemâlini ve kemâlini göstermek için böyle süslen­miştir. Mücessem bir kitâb-ı Sübhânî ve cismânî bir Kur’ân-ı Rabbânîdir. Her satırı bir sahife kadar ma’nâları ifade eder cismanî bir Kur’ân-ı Sübhânîdir. Muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve ma’nidâr nakışlarla tezyîn edilmiş bir mescid-i Rahmânîdir. Bir kitâb-ı Samedânî, bir şehr-i Rahmânî, bir meşher-i sun’-i Rabbânîdir. Bir câmi-i ekber olup bütün mahlûkât tâifeleri, bir salât-ı kübrâda cemâat ile herbiri kendine mahsûs bir ibâdetle ve hal dili ile bir nev’i namaz kılı­yorlar. Bir mû’cizâtlı kitâb ve Kur’ân hükmündedir. Bir muntazam şehir, bir muhteşem saray, bir mücessem mânidâr kitâb, bir cismânî ve her âyeti, hattâ herbir harfi ve herbir noktası mû’cizekâr bir Kur’ân hükmündedir. Cismânî bir Kur’ân-ı Rabbânîdir.

Kâinât, cismânî ve her âyeti, hattâ herbir harfi ve herbir noktası mû’cizekâr bir Kur’ân hükmünde bulunmasıyla bir vahdet ve birlik gösteriyor. Kudretin mücessem kelimâtıdır. Mücessem bir kitâb-ı Sübhânidir. Muntazam bir şehr-i Rahmânî sûretinde görünüyor. Müzeyyen bir sarây-ı Samedânî’dir. Nihâyetsiz bir hüsn-ü cemâl-i sermedînin âyinesi ve cilveleridir. Kudret-i Ezelîyenin feyz-i tecellîsi ve eser-i ibdâıdır. Baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gâyelerle müsmirdir. Azîm bir mûsika-i zikriyedir. En küçük nağme, en gür nağamâta karışmakla, haşmetli bir letâfet veriyor. Binler muhtelif âlemleri tazammun eden âlem-i ekberdir. Bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür. Bir kitâb-ı hikmet-i Samedâniyedir. Bir merâyâ-yı esmâ-i İlâhiyyedir. Bir sahife-i âyât-ı tekvîniyedir. Bir şecere hükmündedir. 

Kâinât, kudret kitâbıdır

Kâinât, her sahifesi çok kitâbları tazammun eden, hattâ her kelimesi içinde bir kitâb ve her bir harfi içinde bir kaside olan bir kitâptır. Tamamıyla bir bürhân-ı muazzamdır. Kudretin Kur’ân-ı Kebîridir. Mektûbât-ı Rabbâniyedir. San’at-ı İlâhî ve bir sıbgâ-i Rahmânîdir. Cenâb-ı Hakk’ın heybetinin bir tecellîsidir. Bir âyinedir, her bir mevcûdâtın mâhiyeti de bir âyinedir. Kudret-i Ezelîye ile îcâd-ı İlâhiye ma’rûzdurlar.

Kâinât, Hâlıkın nûrunun gölgesi, esmâsının tecellîyâtı, ef’âlinin âsârıdır. Bir başka ifade ile Hâlıkın ef’âlinin âsârıdır. Hâlıkın esmâsının tecellîyâtıdır. Hâlıkın nûrunun gölgesidir. Mescid-i zikir ve şükürdür. Bu kitab-ı kâiant, bir ni’met hazînesi olup; şükür ise anahtarıdır. Emr-i Rabbânî ile seyyâredir. Kalem-i kaderle, fakat büyük bir mikyâsta yazılmış muntazam bir kaside-i kaderdir. Kitâb-ı Mübîn’in mistârı üstünde yazılmıştır. Mâbûd-u Ezelî’nin muntazam bir mescididir. Dâim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misâfirhânedir. Şu âlem-i sagir olan insan gibi Allah’ın kudretinin masnû’u ve kaderinin mektûbudur. İnsan meyvesinin şeceresidir. Bir ağaçtır ki, unsûrlar onun dalları, nebâtât yaprakları, hayvânât onun çiçek­leri, insanlar semereleridir.

Kâinât, baştanbaşa Cenâb-ı Hakk’ın envârının gölgeleri, ef’âlinin eserleri, aklâmının(kaleminin) çizgileri, esmâsının nakışları ve evsâfının aynalarıdır. Baştan başa hads-i şuhûdî ile belki âyan beyân bir tarzda Hâlık-ı Kerîm’in kalem-i kaderinin çizgileridir, hâme-i kudretinin(kudret kaleminin) nukûşlarıdır, kereminin zînetleridir, lütfunun çiçekleridir. Küllen ve cüz’en, baştan başa esmâ-i hüsnâ sâhibi bir Zât-ı Celîl ve Cemîl’in kânûn-u kazâsının çizgileridir ve kaderinin bîlançolarıdır. Cenâb-ı Hakk’ın Rahmetinin semereleridir, Cemâlinin lemeâtıdır, Celâlinin celevâtıdır(cilveleridir), Kemâlinin mir’atlarıdır. Cünûd-u semâvât ve arza mâlik olan Sultân-ı Ezel ve Ebed’in muhteşem kış­lasıdır. Nazar-ı Kur’ânî ile, bütün mevcûdâtı hurûftur, ma’nâ-yı harfiyle başkasının ma’nâsını ifâde ediyorlar. Yâni esmâsını, sıfâtını bildiriyorlar. Kalem-i kudret-i Samedâniyenin yazmasıdır ve Zât-ı Ehadiyyet’in mektûbudur. Muntazam bir memleket, mükemmel bir şehir ve gâyet muhteşem ve azîm bir âlemi içine almış bir saraydır.

Kâinâtın Hâdisâtı, Cenâb-ı Hakkın; doğru söyleyen nâtık âyetleridir. Kâinâtın Keyfiyâtı,hadd ü hesâba gelmeyen dakik san’atlı tezyinât ve mânidâr mehâsin ile ve hikmetdâr nukûş ile süslendirip tezyin edilmesi; bilbedâhe ona göre mütefekkir ve istihsân edicilerin ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını ister, vücûdlarını taleb eder. Kâinât Kitâbı, her kelimesi, her harfi birer mû’cize-i kudret olan bir kitâbdır. Kâinâttagündüz gibi görünen intizâm-ı ekmel, insicâm-ı ecmel vardır. Kâinâtta Bütün Cemâl ve Kemâl ve Güzellikler; sermedî hüsünden gelir ve O’na intisâbla güzelleşir, kıymeti yükselir. Kâinâttaki Kemâl ve Cemâl; Sâni’-i zül Celâl’in Kemâl ve Cemâline bir zıll-i zalîldir ve bürhânıdır.

Elhasıl: “Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakîkati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.”[1]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Sözler, s.58

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir